kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
5 Kasım 2008, Çarşamba
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Zekâma şapka çıkarsınlar

Şengül Balıksırtı - BUZZ Dergisi
Giriş Saati : 05.11.2008 10:29
Güncelleme : 05.11.2008 23:07
Yeni Haber
Bana 'aptal sarışın' dedikleri zaman şaşırıyorum. Ne çok güzelim ne de çok yetenekliyim ama hayatımı bu noktaya getirebildiysem demek ki çok zekiyim.

AYSUN KAYACI FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYINIZ...

Kendini ifade etmekle ilgili sürekli sorun yaşıyorsun. Problemin nereden kaynaklandığını çözdün mü? Sorun sadece sarı saçlarında, güzel olmanda ya da mankenlik yapmanda mı sahiden?

Bu işi yaptığım için her zaman güzel, bakımlı, sağlıklı ve mutlu görünmeye gayret ediyorum. Sanırım bu da insanların hoşuna gitmiyor. Arada sırada ağlarken, arada sırada çirkin, arada sırada harap, bitmiş görmek istiyorlar. O zaman o plastiklikten kurtulup daha gerçek geleceğim insanlara. Tabii ki ben de ağlıyorum, çirkin görünüyorum. Ama mümkün olduğu kadar bu hallerimi göstermemeye çalışıyorum. Çünkü starlık müessesesi denen şeyin içinde her zaman mutlu, sağlıklı ve güzel görünmek durumundasınız. Defolarınızı gösterirseniz, sağlıksız, kötü ve paçoz gösterirseniz o zaman insanların sizi izlemek için bir nedenleri olmaz. Ben hep iyi göründüğüm için beni sevmeyen, hoşlanmayan insanlar grubu oluştu. Bunu hissediyorum. Oysa bu iyi bir şey. Benim her zaman iyi görünmem sinir olunacak bir insan konumuna koymamalı beni.

Ama her zaman bu kadar iyi görünmek gerçek gelmiyorsa insanlara, oyun olarak algılıyorlarsa o zaman kendini ifade etme biçimini yeniden gözden geçirmen gerekmez mi? Oynuyor musun gerçekten?

Hayır, sadece açık vermiyorum. Diyelim ki, kötü bir soru soruldu. Hafif gülümseyerek yanıt veririm. Kaşlarımı çatıp kötü bir görüntü vermek istemem. Bu halim insanlara şöyle geçiyor; ben gülümseyip renk vermediğim için 'bu kız kafasına hiçbir şey takmıyor' diyorlar. Kötü görüntü vermek istemiyorum, çünkü o görüntüler pişirilip pişirilip insanların önüne konuyor.

En bitmiş halin-hani o kimselere göstermediğin-nasıl bir haldir?


Çok depresyondayken ben de eve kapanıp pasaklı bir hale geliyorum. O zaman kendimden nefret ediyorum. Aynaya bile bakmak istemiyorum.

O zaman geri dönüşleri kötü olsa da bu iyi görüntülü, fit, güzel ve sağlıklı halini sen de seviyorsun?

Seviyorum tabii. Bana ait bir şey çünkü. Ama diyelim ki televizyon programında biri beni bozuyor. Ben hiç bozulmuyorum, gülümsemeye devam ediyorum. O zaman 'aptal anlamadı' diyorlar. Oysa karşımdakinin ne dediğini çok iyi anlıyorum ama o anda da bozularak ona o zevki tattırmam yani...Ben anlamıyormuşum gibi algılanıyorum bu sefer. Oysa ben renk vermek istemiyorum.

Yani seninle dalga geçenlerle, asıl senin dalga geçtiğini mi söylüyorsun?

Evet, biraz öyle oluyor. İnsanlar benim esprime gülmek yerine, benim onu anlamadan, salaklığımdan söylediğimi düşünüp tatmin olma yoluna gidiyorlar. Oysa benim söylediklerimi bir erkek komedyen yapsa kahkahalarla gülüyorlar. Ben yaptığım zaman espriyi anlamamayı, onun yerine benim muhteviyatımda bu aptallık varmış da öyle konuşuyormuş gibi görmeyi tercih ediyorlar. Ben espri yaptığım zaman, nüktedan konuştuğum zaman insanlar bunu benim bilerek ve isteyerek yaptığımı düşünsünler lütfen. Bu bir efordur yani.

Ve bu kadar eforun karşılığı mutsuzluk olarak geri dönüyor sana...

Tabii ki... Ben insanları güldürmek isterken onlar 'aptala bak' falan diyorlar. Ben de onlara şunu söylemek istiyorum. O zaman sizsiniz aptal, ne dediğimi anlamıyorsunuz.

Diyelim ki güzel bir kız değilsin. Hatta çirkinsin. Çok kısa boylusun. Ama çok akıllısın. Dünyanın en önemli üniversitelerinden Harvard'a kabul edildin. Bu kimliği bugünün Aysun'u olmaya tercih eder miydin?

Kesinlikle... Başka ne isteyebilirim ki... Zaten ben çalışmak değil, okumak istiyorum. Maddi olarak kendimi güvencede hissetsem bir saniye bile bu işlerin içinde olmam. Ne televizyon programı yaparım, ne film çekerim, ne de başka bir şey yaparım.

Ama iş hayatında güzel insanların her zaman daha şanslı olduğu ve başarı basamaklarını daha hızlı tırmandıkları söylenir. Biraz da avantajları açısından baksan işine...

Evet ama bu işlerin içinde olmasaydım daha huzurlu olurdum...

Hayatta birinci tercihin huzur mu?

Evet. Hayatımı garanti altına alıp akademik kariyerime devam etmek istiyorum. Tek isteğim bu. Şu anda ihtiyacım olmasa asla çalışmam... Sadece okuluma giderim. Okulda çok özgürüm. Düşünsel anlamda çok özgürüm. Çünkü orada kimse benim üzerimden nemalanmıyor.

Ama okula şoförlü bir jeeple gidiyorsun... Yani ünlü olmanın getirdiği nimetler okulun kapısına kadar seninle geliyor.

Evet ama kampüse girince otoparkta iniyorum.

O zaman o kimlik de kapıda bırakılmış mı oluyor?

Evet aynen öyle... Arabamın kapısını şoförüme açtırmadığım zaman bir anda o kimliğe geçiyorum. Okuldaki Aysun oluyorum. Kitaplarımı elime alıp, kapımı kendim açıp, arabadan indiğim zaman, makyajsız, spor ayakkabılarımla, oradaki bütün arkadaşlarım gibi oluyorum.

Bu kadar hırpalandıktan sonra kimin yanında teselli bulursun?

Hiç kimse beni teselli edemiyor. Çok büyük haksızlıklara uğradığımı düşünüyorum ve bu durum da içimde bir yara gibi kanıyor. Beni üzenlere cevap vermiyorum, her şeyi içimde tutuyorum ama bu da benim özgüvenimi zedeliyor. Haksızlığa uğradığımı, kullanıldığımı hissediyorum. İnanın bunun hiç tesellisi yok. Ne anne, ne erkek arkadaş kimse teselli edemez.

Bir yanda seksi imajlı bir kadın öte yanda hayata karşı gardını almış, kendi kabuğuna çekilmiş bir başka kimlik. Arada keskin bir geçiş var. Bu hayatındaki erkek için de takip edilesi ve içine zor girilesi bir durum değil mi?

Eve gidince başka bir kadın oluyorum. Erkekler genelde o dışarıdaki kadını, o Aysun'u sevmediler. Genelde ona gıcık oldular. Dışarıdaki zaten kimseye yaranamıyor. Ne yapsa yaranamıyor. Bu çok travmatik bir şey. Diyelim ki bir dizide oynuyorsun, çok iyisin, yönetmenin, yapımcın seni çok beğeniyor ama biri 'aaa, mankendi oyuncu oldu' diyerek eleştiriyor seni. Bu çok travmatik. Çok sağlam sinirlere sahip olmak lazım. Bu yüzden dışarıdakinin işi bitmiş. (gülüyor) O çok çabuk yaşlanır. O Aysun olarak kendimi çok çok büyük, çok yaşlı hissediyorum. Ama insan malzemesi her yerde aynı. Belki başka bir işi yapıyor da olsaydım yine aynı şeyleri yaşayacaktım.

Bu hayatı çok yorgun yaşadığını söylüyorsun ama bu olumsuzluklar sadece şöhretin getirdikleri de değil. Sanki çocukluktan başlamış gibi bütün bu güvensizlikler...

Evet, hiç kimseye güvenmeme, herkesten bir kötülük bekleme durumu çocukluğumla ilgili olabilir.

Çok mu zordu her şey? Bu kadar iz bıraktığına ve bu kadar güvensiz yaptığına göre...

Olabilir ama o konulara da çok fazla girmek istemiyorum. Sonuçta ben mavi kanlıyım diye kimseyi kandırmadım. Üsküdar'da doğdum, büyüdüm. Annem işçiydi. Bunları her zaman anlattım. Ama tabii ki çok mutlu bir çocukluk geçirmedim. Çok mutsuzdum ve büyük maddi zorluklar vardı. İş hayatında yalnızdım. Başımda bir büyüğüm, bir koruyucum yoktu. Bütün kötülükleri kendi başıma görüp, tecrübe edip alt etmek zorunda kaldım.

Demek ki çok güçlüymüşsün...

Evet. Bana aptal dedikleri zaman şaşırıyorum. Ben ne çok güzelim ne de çok yetenekliyim. Ama maddi anlamda beni ve etrafımı, pekçok aileyi bu kadar kalkındırabildiysem, hiç kimseye muhtaç olmadan da bunu yaptıysam ve bu yaşta da yaptıysam, çok yetenekli ve çok güzel olmadan bunları yaptıysam demek ki çok zekiyim. Bunları birbirine kombine edebilmişsem ben kendimi alkışlıyorum. Kimse beni alkışlamasa da ben kendimi alkışlıyorum.

Peki iyi bir şeyler yok mudur bu hayatında? Hiç mi başını döndürmez bütün bu yaşadıkların ve yaşamın?

Sadece geleceğim için çalışıyorum. Ben kariyerimi düşünüyorum. Okulum bitsin, sabah 8, akşam 6 bir işte çalışayım istiyorum.

Bunu yapabilir misin?

Tabii ki. Zaten şu anda sabah 8, akşam 12 çalışıyorum. Bir evim, bir arabam, biraz da param olduktan sonra çalışırım. Patron olmak istemiyorum. Başımda bir patron olsun. Ben patron olmaktan sıkıldım çünkü. Çok zorlanıyorum. Bana bağlı o kadar çok insan var ki... Öyle an geliyor ki; okula giderken, bunlarla ilgili sorunları çözmek zorunda kalıyorum. Ve o kafayla sınava giriyorum. Bir evin hem annesi, hem babası, hem öğrencisi olmak çok zor. Tamam okula arabayla değil, servisle gideyim ama benim önüme de yemeği koyan biri olsun. Cebime harçlığımı koyan, evimin kirasını veren biri olsun. Ben o zaman yürüyerek bile giderim okula.

Hayatındaki erkekten ne bekliyorsun?

Hiçbir şey beklemiyorum. Zamanında bekledim ama olmadı. Hayal kırıklığı yaşamamanın en güzel yolu hayal kurmamaktır derler ya aynen öyle. Çok şey bekledim ama hiçbirini bulamadım. Onun için en güzeli hiçbir şey beklememek. Eğer beklentilerimin üzerinde bir şey çıkarsa o da sürpriz olur, kaymaklı ekmek kadayıfı olur.

-Yaşadığın bu güven problemi ilişkilerini nasıl etkiliyor? Aşık olunca nasıl olursun?

İlişkide de yaşımın insanı değilim. Oradada olgunum. Onun için ilişkilerim uzun sürüyor. Eğer aşıksam dünyadaki diğer bütün erkekler benim için yok olur. Tek kişi kalır. Onu yaşarım sadece. O da çok saygı duysun ve sevsin isterim. Danışabileceğim bir insan olsun isterim. Şu anda Ozan benim için öyle bir insan.

-Bir erkek için nelerden vazgeçersin?

Her şeyden vazgeçerim. Maddiyattan da, kariyerden de vazgeçerim. Okulumu bırakmam ama başka her şeyden vazgeçerim.

-Mutlu musun?

Bazen çok mutluyum ama çok kısa sürüyor.