kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
5 Kasım 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Marsilya notları

Size bu satırları Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan'a eşlik ettiğimiz 5 günde 5 ülkeyi kapsayan hızlı Avrupa turunun ilk durağı Marsilya'dan yazıyoruz. İzmir ve Bodrum karışımı ama ikisinin toplamından büyük Akdeniz kentinden. Daha önemlisi, İzmir ve Bodrum kadar yeşile hasret bir kentten.
Marsilya'da bulunmamızın nedeni Akdeniz İçin Birlik girişiminin dışişleri bakanları düzeyindeki ilk toplantısı için bu kentin seçilmiş olması. Hatırlayacaksınız; Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin ortaya attığı bu girişim geçen temmuzda Paris'te yapılan liderler zirvesiyle start aldı.
Aldı almasına ama ne merkezi belirlenebildi, ne karar alma mekanizmaları oluştu. Üstelik daha başta kavga çıktı: Arap ülkeleri (Fas, Tunus, Cezayir, Mısır gibi), Arap Birliği'nin de bu oluşumda yer almasını istiyorlar. İsrail ise karşı çıkıyor. Daha doğrusu Arap Birliği'nin gözlemci statüsüyle zirveleri ve bakanlar düzeyindeki toplantıları izlemesini kabul ediyor ama her etkinlikte boy göstermesine ve karar süreçlerinde etkili olmasına onay vermiyor. Bu yüzden birliğin eşbaşkanları Fransa ile Mısır dün yapılan toplantıya didişerek geldiler.
Söz Sarkozy'den açılmışken devam edelim. Ankara'dan Marsilya'ya gelirken yolda gerek Babacan, gerekse geziye katılan diplomatlarla yaptığımız sohbetlerde Türkiye'nin AB sürecine Fransa'nın etkisi üstüne ağız yokladık. Edindiğimiz izlenim şu: Sarkozy hiç değilse AB Dönem Başkanlığı boyunca adil görünmek, "Tarafsız, dengeli ve objektif" davranma sözünü tutmak için ciddi çaba harcıyor. O nedenle de her dönem başkanı gibi iki başlığı açmaya hazırlanıyor. Dışişleri de "Herhalde önümüzdeki ay açılır" görüşünde. (Genel beklenti: başlıkların AB'nin yıl sonu zirvesi öncesi açılması. Zirve 11-12 Aralık'ta yapılacak. AB dışişleri bakanları ise zirvenin hazırlıkları için 8-9 Aralık'ta bir araya gelecek. Genel İşler Konseyi adı verilen bu toplantıda son onayın verileceği ve hemen o gün, yani 9 Aralık'ta Türkiye ile AB arasında düzenlenecek Hükümetlerarası Konferans'ta iki başlığın müzakereye açılacağı tahmin ediliyor.)

Raporun bir önemi var mı?
Sarkozy dönem başkanlığı boyunca Türkiye'ye adil davranmaya çalıştı ama fırsat buldukça masa altından tekme atmaktan da geri kalmadı. Örneğin iki hafta kadar sonra Washington'da yapılacak G-20 zirvesinden Türkiye'yi dışlamak için epey sessiz diplomasi yürüttü. G-20 yerine birkaç "Yükselen ülke"nin de davet edileceği genişletilmiş G-8 zirvesi önerdi. O birkaç ülkeyi de şöyle saydı: Çin, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya, Meksika ve Mısır! Böylece bir taşla iki kuş vurmayı hesapladı: Hem Türkiye'yi dünya ekonomisinin patronları masasından uzaklaştırmış olacaktı, hem de Mısır'a vereceği bu mavi boncukla Akdeniz İçin Birlik'te çıkan ve yukarda özetlediğimiz kavgayı bitirecekti.
Sarkozy'nin bu ikili oyunlarını, Batı başkentleri "Dönem başkanlığından sonra Türkiye'ye karşı yeniden gerçek yüzünü göstermeye hazırlanmasının ön işaretleri" diye yorumluyorlar ama Ankara o kadar karamsar değil. Çünkü küresel mali krizde epey yara alan Avrupa için Türk ekonomisinin önemi daha da arttı. Ayrıca Kafkaslar'da oynadığı rol, G-20'lerdeki yeri gibi etkenler de konumunu pekiştirdi. Kıbrıs'taki müzakereler, Ermenistan'la ilişkilerin ısınmaya başlaması yine Ankara'ya göre, AB üyelik sürecinde Türkiye'nin hanesine epey artı puan yazdı.
"O yüzden" diyorlar diplomatlar, "AB İlerleme Raporu'nu bile eski gibi kaygıyla beklemiyoruz." (Not: Rapor bugün açıklanıyor.) Dahası, rapor için kaygı bir yana ilgi, hatta merak bile duyulmuyor. Nedeni: Türkiye'ye üyelik için herhangi bir tarih telaffuz etmekten ısrarla kaçınılması, İlerleme Raporu'nun reformların sürdürülmesinde "Yumuşak Güç" işlevini görmesini engelliyor. Belge sadece, Türkiye'nin yıllık fotoğrafı olarak dosyalara giriyor; o kadar.
Bununla birlikte gerek Babacan'ı, gerekse diplomatları önceki görüşmelerimize göre ve kamuoyunda esen havanın aksine daha iyimser bulduk. Türkiye'nin üyeliğinin durdurulamayacak, geri döndürülemeyecek bir yola girdiğine ilişkin inançları ya da en azından güvenleri epey güçlenmiş. Dileriz haklı çıkarlar.