kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
18 Ocak 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
SOLİ ÖZEL

Umudun yemini

Dünyanın sekiz yıllık kabusu iki yıl sonra sona eriyor. Geleceğin tarihçileri de herhalde babasının pek zeki ve becerikli sayılmayan oğlu olmaktan gayrı vasıfları olmayan Başkan Bush'un yönetim dönemini ABD'nin en kötü dönemlerinden birisi olarak görmeyi sürdürecekler. Bush'un yaptıklarından bazılarının uzun ama çok uzun bir zaman sonra dünyada daha ferah siyasi gelişmelerin önünü açma ihtimali, o noktaya gelinceye kadar ödenmesi gereken maliyetleri mazur göstermeyecektir.
Bush yönetimi hakkında verilecek olumsuz yargı yalnızca Irak savaşı, İsrail-Filistin çatışmasındaki vurdumduymazlığı ve tarafgirliği, küresel ısınma konusundaki küstah muhalefeti, Amerikan üstünlüğünü kabul ettirmek için kullandığı dil ve üslubun kötülüğünden kaynaklanmayacak. Bu yönetimin dünyada Amerikan hegemonyasını sopayla kabul ettirme projesinin ülke içindeki yansıması da iç açıcı sayılmazdı. Yaşanan krizle birlikte tüm çıplaklığıyla ortaya çıkan Amerikan kapitalizmindeki çürümüşlük ve ahbap-çavuş ilişkilerinin yol açtığı derin ahlaksızlık bu olumsuz yargının bir diğer boyutunu oluşturur. Amerikan anayasasının alenen çiğnendiği, bu ülkenin son onyıllarındaki bütün toplumsal mücadelelerin, kazanılmış hakların, Amerikan demokrasisinin değerli bildiği neredeyse tüm değerlerin hiçe sayıldığı, işkenceyi meşrulaştırmaya çalışan siyasi hedeflerine varmak için faşizan yöntemler kullanmaktan sakınmayan bir yönetimdi Bush'unki.
Geçen sekiz yılın ekonomik büyüme rakamları inanılmaz bir özel borç patlamasıyla sağlanabilmişti. Ülkenin fakirleri savaşta ölmeye veya ömür boyu sakat kalmaya gönderilirken, zenginlerin milli gelirdeki payı artmış, toplum sanki savaş yokmuşçasına vur patlasın çal oynasın yaşamaya teşvik edilmişti. Bir toplumu milet yapan ortak paydalar eritilirken, dini damarları güçlü bir ideolojik yaklaşım muhalefeti ezmeye, ülkeyi kutuplaştırmaya çalışmıştı. Ülkenin adalet bakanları, adalet tanrıçasını utandıracak kararlar almışlar, Kongre'ye alenen yalan söylemişlerdi.

Günahlardan arınmak...
İki gün sonra görevi devralacak kişi gerek hayat hikayesi, gerekse bugüne dek savunduğu değerlerle selefinden olabilecek en keskin şekilde ayrılan birisi. Kendisinden beklenenlerin tümüne cevap vermesi mümkün değil. Ancak salı günü yemin törenine gitmeyi planlayan iki milyon Amerikalının yansıttığı ümit aynı zamanda dünyanın da arzularına, beklentilerine tercüman oluyor.
Dünyada ırkçılığın, nefretin, şiddete yaslanmanın giderek daha makbul sayıldığı, yerleşik demokrasilerdeki meşruiyet krizinin derinleştiği bir dönemde Amerikan toplumunun babası Kenyalı annesi sıradan bir beyaz Amerikalı başkan seçmesindeki anlam hayli derindir. Bir toplum kendisini en büyük günahından arındırma yolunda başka hiç bir yerde eşine rastlanmamış bir adım atmış, kendisiyle ne ölçüde hesaplaşabileceğini göştermiştir. Bu da Obama'ya "ev zencisi" diyerek cehaletten değilse küstahlıktan kaynaklanan bir küçümsemeyle geçiştirilecek gibi değildir. (Gerçi Milli Eğitim bakanının ilkokul çocuklarına nefret aşılayacak bir tasarrufu olağan iş diye görebildiği, başbakanın ucuz ırkçı literatürdeki temalardan alıntılarla Filistinlilerin maruz kaldığı büyük felaketle ilgili fikir serdettiği, kendi ayrımcılıklarının farkında olmayan bir ülkede bu hassasiyet ne kadar anlaşılır o ayrı bir meseledir.)
Dünya Salı gününden itibaren tümüyle değişecek değil. Ancak kabul etmek de gerekir ki, dünya kapitalizminin alacağı yeni şekilden, Filistin'deki azabın bitmesine, yerkürede yaşamayı sürdürmek için gerekli tedbirlerin alınmasından, barışa bir şans tanınmasına kadar hemen her konuda da Salı günü yemin edecek adam dünyada bir umut ışığı yakmıştır. İyi şanslar.