kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
18 Ocak 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Türkiye kaç yıldır hamile ve doğum ne zaman gerçekleşecek?

Gazetelerde "60 yıldır hamile" başlığını görünce, bunun Türkiye hakkındaki bir haber olduğunu zannedip, başlığın altını merakla okudum.
Meğer 60 yıldır hamile olan Türkiye değilmiş.
Bu haber Çin'in güneyinde yaşayan 92 yaşındaki Huang Yijun isimli kadın hakkındaymış.
Bayan Huang 1948'de doktora gidince rahminde ölü bir bebek taşıdığını öğrenmiş. Ama bu ölü bebeği aldırmak için gerekli ameliyata verecek parası yokmuş. Böylece rahmindeki ölü bebekle yaşamayı sürdürmüş.
Aradan yıllar geçince de bu ölü bebeği unutmuş.
Geçenlerde karnı ağrıyınca doktor gitmiş.
Sonrasını ona bakan doktor şöyle anlatıyor:
- Normalde ölü fetusun ana rahminde çürümesi gerek. İlginçtir ki yaşlı kadının sağlığı bundan etkilenmemiş...
Bu haberi okuduktan sonra kendi kendimi eleştirdim.
"60 yıldır hamile" başlığını görünce neden bunun Türkiye hakkındaki bir haberin başlığı olduğunu düşünmek yanılgısına kapılmıştım.

Bizim hamileliklerimiz
Böyle bir haber gerçekten Türkiye hakkında yapılmış olsa buna "60 yıldır hamile" başlığı mı atılırdı ki?
"150 yıldır hamile" veya "100 yıldır hamile" demek gerekmez miydi?
Çinli Bayan Huang'ın rahmindeki bebeğin varlığını öğrenme tarihi 1948'miş. Biz bundan iki yıl önce çok partili demokrasiyi rahm-i cumhuriyetimize yerleştirmedik mi?
Sonra da bu bebeği dört kez askeri müdahalelerle aldırdığımızı zannetmedik mi?
Üstelik 1946'dan 38 yıl önce, 2'nci Meşrutiyet'te de çok partili demokrasiye ve serbest genel seçimlere geçmemiş miydik?
Türkiye 1963'te Ankara Antlaşması imzalandığı günden beri, yani 46 yıldır AB'ye hamile.
Eğer "Tanzimat"ı hesaba alırsak "Avrupalılık" olgusuna da 1839'dan beri, yani 170 yıldır hamile değil miyiz?
Şair, diplomat ve siyasetçi Alphonse de Lamartine'in 1856'da yazdığı "Osmanlı Tarihi"nin Türkçesi, Serhat Bayram çevirisi olarak "Kapı Yayınları"ndan çıktı.
İstanbul'da Padişah'la görüşmesinin izlenimlerini şöyle yazmış Lamartine:
- Sultan Abdülmecid'in suçu neydi? Halkını çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmaya çalışmak ve bunun sonunda ülkesini güçlendirmek. Kendi adına vezirleri tarafından ortaya konulan şu ilkeleri, bütün benliği ve düşünceleri ile seslendiriyordu: "Politik, sosyal ve dini kuralları, Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında öyle eşit yapmalı ki, imparatorluk içinde her ırktan ve her dinden tek bir halk ortaya çıksın. Yani Osmanlı topraklarında yaşayan çeşitli milletler tarafsızlık, eşitlik ve hoşgörü altında barı şçı yollarla milletleşsin."
Lamartine bunları Fransa'nın Rusya'ya karşı Osmanlı yanında yer alması için yazmış.

Bebeğin adı ne olsun
Ama onun Abdülmecid'in amaçları olarak sıraladığı "çağdaşlaşmak", "milletleşmek", "hoşgörü altında birleşmek" gibi olgulara hâlâ hamile olduğumuzu söyleyemez miyiz?
"Hamilelik" meselesi gündeme gelince hep Muhafazakâr Churchill ile İşçi Partisi'nin sol kanat lideri Bevan'ın diyalogunu hatırlarım.
Churchill, Bevan'ın hayli büyük olan göbeğini işaret edip, sorar:
- Hamile misiniz?
Bevan gülümseyerek cevap verir:
- Evet hamileyim. Bebek erkek olursa kralımızın, kız olursa ana kraliçenin adını vereceğim. Eğer bu karnımdaki şişkinlik bebek değil de gaz ise, ona Churchill diyeceğim.
Ne dersiniz?
Bizim bitmeyen hamileliklerimizdeki bebeklere kimin adını vermeliyiz?