kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
30 Ocak 2009, Cuma
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Ebru Çeliktuğ: Tarih farklı gelişebilir miydi?

Sinema dergisi
Giriş Saati : 30.01.2009 10:20
Güncelleme : 30.01.2009 23:09
Yeni Haber
II. Dünya Savaşı tüm hızıyla sürerken, Almanya'nın Adolf Hitler'den kurtulması gerektiğine inanan bir avuç askerin, başarısızlıkla son bulan suikast girişimini anlatan "OPERASYON: VALKYRIE" (Valkyrie) Bryan Singer'ın imzasını taşıyor. Başrollerinde Tom Cruise, Kenneth Branagh ve Bill Nighy'nin rol aldıkları yapım, tarihi gerçeklerden bağını koparmayan yüksek tempolu bir gerilim...
"Operasyon: Valkyrie", üzerinde epeydir kara bulutların gezdiği zorlu bir projeydi ve sonunda gerçekleşti. Yönetmen Bryan Singer, "XMen" serisi ve "Süpermen Dönüyor" gibi büyük ve yorucu projelerin ardından, epeyce ileri bir tarihe ertelenen Süpermen'in devam filmine kadar, daha küçük çapta bir projenin arayışı içerisindeydi. Bu sırada, çocukluk arkadaşı ve "Olağan Şüpheliler"ın senaristi Christopher McQuarrie ile Nathan Alexander'ın yazmakta oldukları bir II. Dünya Savaşı senaryosunu okuduğunda adeta büyülendi ve hemen projeye dahil oldu. (McQuarrie, başka bir proje için 2002 yılında gittiği Berlin'de, Stauffenberg ve olayın geçtiği Bendlerblock binasından çok etkilenmiş ve "Operasyon: Valkyrie"nin temeli böylece atılmıştı). Zaten çok sevdiği II. Dünya Savaşı dönemine büyük merak duyan Singer, Willliam L.Shirer'ın, Nazi Almanyası hakkında bugüne dek yazılmış en başarılı tarih kitaplarından biri olarak nitelendirilen üç ciltlik "Nazi İmparatorluğu: Doğuşu, Yükselişi ve Çöküşü"nü başucu kitabı haline getirdi. Hitler'in korumalarından biriyle tanışmasıysa, birinci elden detaylı ve önemli bilgilere ulaşmasını sağladı. Singer'ın varlığı, senarist ikilinin de işine yaradı çünkü Singer'ın projeye dahil olduğu ana kadar, hiçbir yapımcı projeye prim vermezken, başarılı yönetmenin adını duyduklarında neredeyse senaryoyu okumadan kapılarını açtılar. Başrolünde Tom Cruise'in yer almasıysa filmin Almanya'da çekilmesini tehlikeye atan en önemli unsurdu ilk başta. Alman hükümeti ve Claus Von Stauffenberg'in ailesi, Scientology tarikatından olan Cruise'e karşı çıkıyor ve bu tarikatın inançlarına sahip birinin, Claus Von Stauffenberg gibi, Nazi karşıtı, Hitler'e suikast düzenleme cesaretini göstermiş bir direnişçi askerin hayatını oynamasından rahatsızlık duyuyordu. Stauffenberg'e özellikle profilden fazlasıyla benzerlik gösteren Cruise'un ise, tek gözü bantlı fotoğrafları internet sitelerinde dolaşmaya başlamıştı bile. Bu durum ve yarattığı aksaklıklar vizyon tarihinin dört-beş kez değişmesine ve sürekli ileri bir tarihe ertelenmesine neden oldu tabii. Yönetmen Bryan Singer ve stüdyonun, özellikle hassasiyet gösteren Savunma Bakanlığı başta olmak üzere Alman hükümetini projeye ikna etme çabaları başarıyla sonuçlandı ve Berlin'in olayların geçtiği tarihi mekanlarında çekimlere başlandı. Kendisine dünya çapında başarı kazandıran modern kara film örneği "Olağan Şüpheliler"den sonra ilk kez senarist Christopher McQuarrie ile bir araya gelen Bryan Singer'ın filmdeki en büyük amacı hikayenin gerilim yönüyle tarihi dram yönü arasındaki dengeyi bozmamak olmuş. Hikayenin tarihi önemi bir yana, taşıdığı gerilimi filme aktarmak ve bunun hızını düşürmemek Singer'ı fazlasıyla meşgul etmiş. Film, kabaca iki bölüme ayrılmış denebilir. İlk bölüm, tarihi suikaste giden yolu adım adım anlatıyor. İkinci bölümse suikast günü olup bitenlere yoğunlaşıyor. İlk kez böyle bir dönem filmine imza atan Singer: "Her zaman Nazi Almanyası'nı merak etmişimdir. Daha önce Stephen King'in romanından esinlenerek çektiğim 'Apt Pupil' ve ilk 'X Men'deki toplama kampı sahnelerinde döneme dair bir şeyler söylemek istemiştim; ama 'Operasyon: Valkyrie', bir ülkeyi ve hatta dünyanın bir bölümünü mahveden bir adam ve onu durdurmaya kararlı bir başkasıyla ilgili son derece gerçekçi tasvirlere dayanan, ileri seviyede bir film ve bir şans oldu. Daha gençken, Hitler'i öldürmeye çalışan Almanlar'la ilgili bir şeyler öğrenmiştim. Stauffenberg ve Olbricht'i özellikle bilmiyordum ama bombalı bir valizden bahsedildiğini duymuştum. Bu benim için çok önemliydi; Nazi olmayan Almanlar'ın da varolduğunu, birilerinin Hitler'e karşı olduğunu öğrenmek yani." Aslında daha önce de 20 Temmuz Suikasti ile ilgili filmler çekilmişti. Mesela "Desert Fox", "Night of the Generals", "Winds of War" ve televizyon filmleri "Plot to Kill Hitler" ve "Stauffenberg" gibi. Senarist Christopher McQuarrie, bu filmlerin asıl öykünün değişik yönlerine odaklandığını ve bazılarında 20 Temmuz Suikasti'nin sadece bir yan öykü olarak ele alındığını söylüyor: "Biz tamamen 20 Temmuz'a odaklanmayı başardık. Diğer yapımlara göre olayla ilgili çok daha fazla ayrıntıyı işledik. Tüm bu filmlere baktığınızda, ayrı ayrı seyrettiğinizde bir bütüne ulaşabiliyorsunuz ancak. Bazılarında, göz bantının farklı göze takıldığını görüyorsunuz. Bir filmde Albay'ın, parmakları yerine tek kolunu yitirdiğini görüyorsunuz mesela. Oysa bizim filmimizde, her ayrıntı, doğru bir şekilde bir araya geliyor. Stauffenberg'in bombasının fitilinden odasındaki lambalara kadar her şey doğru ve yerinde."

Almanya'nın gururu "Operasyon: Valkyrie"de Tom Cruise'un canlandırdığı Albay Claus Von Stauffenberg kimdi peki? Her şeyden önce, Almanya'nın en bilinen aristokrat ailelerinden birinin üyesiydi. Paranın ve ailenin saygınlığının yarattığı bağlantıların sonucunda iyi bir eğitim görmüştü. 1930'da bir aile geleneği olarak o da orduya katıldı. Bu yıllar Hitler'in Nazi rejiminin de güç kazandığı yıllardı. Her ne kadar rejimin din ve azınlık konusundaki ayrımcılıklarına katılmıyorsa da ateşli bir milliyetçi olarak Polonya'nın işgaline itirazı olmadı. Ama savaş ilerledikçe, giderek daha fazla şiddete tanık oldu ve Hitler'e olan inancı sarsıldı. Kendi ahlaki ve dini inançları sayesinde bu şiddetin içinde bulunmaktan kurtuldu. Ve bir süre sonra da Hitler'in faşist rejimine karşı kurulan bir yeraltı örgütünün, Alman Direnişçileri'nin arasında yerini aldı. Ama 1943'te Afrika cephesinde başına son derece trajik bir şey geldi: Müttefiklerin bombalaması esnasında bir gözünü ve ellerinin yedi parmağını kaybetti. Kendisiyle ilgili kaynaklarda, bu durumun hiçbir şekilde Albay'ı olumsuz yönde etkilemediğine ve başına gelenleri mizah duygusuyla karşıladığına değiniliyor. Almanya'ya döndüğünde de ordunun kendisi gibi düşünen diğer askerleriyle birlikte Valkyrie Operasyonu'nu planlamaya başladı. Plan iki safhadan oluşuyordu: Önce Hitler'e bir bombalı valizle suikastte bulunulacaktı. Sonra da hükümetin kontrolü ele geçirilecek; Gestapo ve SS'ler saf dışı bırakılacaktı. Her şey Hitler'in katline bağlıydı; zira Alman ordusundaki her asker diktatörlerine yeminle bağlanmışlardı ve bu bağı yok etmenin tek yolu Hitler'in ölümü olacaktı. Tabii bu hiç de kolay değildi. Hitler çok iyi korunuyordu çünkü dünyanın en nefret edilen diktatörü olduğundan iç ve dış güçlerce kendisine karşı çok sayıda komplo düzenleniyordu. Bu nedenle, Hitler'in ne yapacağını, nereye gideceğini tahmin etmek son derece güçtü. Üstelik Gestapo gibi dünyanın en ileri ve acımasız gizli güvenlik kurumuna sahipti. Komplocular çok gizli ve sabırlı davranmak zorundaydılar. Sonunda 20 Temmuz'da, Stauffenberg ona yaklaşma ve bombalı bir valizi yakınına bırakabilme fırsatını yakaladı. Patlama gerçekleşti ama Hitler, masanın kendisine siper olması nedeniyle ufak yaralanmalarla suikastı atlattı. Stauffenberg ise, suikastın başarısından emin, Berlin'e, planın ikinci bölümünü uygulamak üzere uçtu. Sonrası malum; tüm komplocular tutuklanıp infaz edildi. Tabii Hitler'e bu derece yaklaşmak ve neredeyse planın başarıya ulaşması bugün bakıldığında gerçekten de mucizevi bir olay. Gerek Stauffenberg'ün insanları ikna edip komploya katılmalarını sağlaması ve bu süreçte yakalanmaması; gerekse geriye kalan üç parmağıyla bombayı hazırlaması şüphesiz başlı başına hayranlık uyandırıcı. Bu nedenle Almanlar için de gerçek bir halk kahramanı ve son derece saygın bir asker.

(...)