|
|
Hafif ve leziz bir keyif
Fenerbahçe Koyu'na ve Marmara Denizi'nden Adalar'a bakan True Blue'nun sade bir mönüsü var, ama salata ve makarnaları çok lezzetli. Kavunlu krem brülesi ise tatmaya değer...
Sabahtan akşama kadar süren keyif
Fenerbahçe'deki True Blue, deniz manzaralı bir restoranda, lezzetli bir yemek yemeyi hayal edenleri Boğaz'a gitmekten kurtarıyor..
Doğma büyüme Kadıköylüyüm. Hayatının, kısa da olsa bir dönemini, denizle haşır neşir geçirme olanağını bulan şanslı İstanbullulardan sayılırım. Marmara'dan denize girilebilen, Kalamış'tan sandalla biraz açılıp balık tutulabilen, yalılarda, sahildeki kır kahvelerinde oturup neredeyse kıyıya kadar sokulan küçük balık sürülerini seyrederek çayların, içkilerin yudumlanabildiği günleri hatırlarım. Denize olan tutkunluğum genlerimden, hatta adımdan kaynaklanıyor olabilir. Ancak son 20 yıldır Marmara, girilemeyecek kadar kirlenince, denize sırtımızı döndük; o bize, biz ona küstük. Yıllar sonra İstanbul'un ilk halk plajının Caddebostan kıyılarında açılması, denizle İstanbulluların barışması yolunda atılmış ilk adım oldu. Ancak bu arada sahil yolu, Marmara'daki tek tük yalı restoranlarını denizden uzaklaştırmış, bir zamanların plajları parsellenip, blok apartmanlara dönüşmüştü. Mevcut sahil şeritleri sosyal kulüplerle spor kulüplerine peşkeş çekildi. Deniz kenarında bir restoranda oturup yemek yemeyi hayal edenler, çaresiz, Boğaziçi'nin yolunu tutmak zorunda kaldı. Az da olsa bunun bazı istisnaları var.
TADINI ÇIKARIN Fenerbahçe'de olaylı bir biçimde yapılan ve ardından yine olaylı biçimde yıktırılan camlı Piramit Alışveriş Merkezi'nin yerinde bundan bir süre önce belediye tarafından yaptırılıp True Blue adı altında, bir işletmeciye verilen restoran bunlardan biri. Fenerbahçe Koyu'na ve Marmara Denizi'nden Adalar'a bakan hoş bir mekân burası. Kapalı kısmı tek katlı, ön tarafı tümüyle camlı, akşamları mavimsi tonlarda aydınlatılan ferah bir restoran. Girişte geniş bir bar tezgâhı, arkasında gözü okşayan, aydınlatılmış bar şişelerinin sıralandığı raflar dikkati çekiyor. Restoranın gerçek tadı ise havaların ısındığı şu günlerden itibaren çıkmaya başlıyor. Zira ılık yaz akşamlarında bahçe kısmı son derece keyifli. Burada, önümüzdeki birkaç gün içinde devreye girecek ve akşamları içinden aydınlatılacak büyük yüzme havuzu da denizin yanı sıra bir başka güzel görsel unsur olma yolunda. Burası uzun saatler geçirebileceğiniz, sabahtan kahvaltıyla başlayıp, gün boyu güneşlenip havuza girebileceğiniz, akşam da güzel bir yemek yiyip geç vakte kadar barda içkinizi yudumlayabileceğiniz bir mekân olarak planlanmış. Ayrıca haftanın dört gecesi insanı rahatsız etmeyen canlı müzik öngörülüyor. Restoranı öneren dostlarım, özellikle müziğin hoşluğundan etkilendiklerini vurgulamıştı. Ne yazık ki bizim gittiğimiz akşam canlı müzik yoktu. Buna karşılık hoparlörlerden yapılan müzik yayını, canlısını aratmayacak düzeydeydi. Restoranın mönüsü oldukça sade. Başlangıçlar, salatalar, makarnalar, ana yemekler ve tatlılar şeklindeki klasik sıralama burada da görülüyor. Bunlara ek olarak hafta sonları erkenden buraya gelmeyi cazip kılabilecek kapsamlı bir kahvaltı mönüsü var. Başlangıç yemekleri fazla çeşit içermemekle birlikte oldukça iyi düzenlenmiş. Örneğin, mevsim sebzelerinin balzamik sos ve keçi peyniri ile birlikte sunulduğu bir vejetaryen tabağı bile düşünülmüş. Sarımsaklı karides, balık tabağı, dana carpaccio, erik sosu ile sunulan kadayıfa sarılmış çıtır karides bu bölümde dikkati çeken yemekler. Salatalar epey zengin. Tam on çeşit salata saydım. Makarnalar ve özellikle de rizotto oldukça lezzetli. Ana yemeklerin tümü ızgaralardan oluşuyor. Bonfilenin kendisi, madalyonu, Cafe de Paris soslusu var. T-Bone Steak'in porsiyonu fazla ürkütücü boyutlarda değil; iyi marine edilmiş, lezzeti de yerinde. Mönüdeki tavuklar da kuş gribi krizini atlatmış görünüyor. Meksika usulünde hazırlanmışı, ızgara edilmiş göğsü, şnitzeli, külbastısı ile mönüye ağırlığını koymuş. Balıklardan somon ızgara ve levrek de mönüyü tamamlıyor. True Blue'nun içki çeşitleri epey zengin. Bunda bardaki içkilerin de mönüde yer almasının payı var. Örneğin belli başlı biralar görülüyor. Şaraplarda Kavaklıdere ve Doluca ürünlerinden bir seçim yapılmış. Fiyatlar Angora düzeyindeki şaraplarda 40 YTL'den başlıyor, Kavaklıdere Boğazkere ve Sarafin'de bu rakam 60-70 YTL'ye çıkıyor. İtalyan Chianti, Fransız Bordo ve Beaujolais Village, İspanyol Sangre de Toro gibi düzgün bölge ve marka şarapları da var. Bunlar da 80-85 YTL civarında. Yemeğin üzerine kavunlu krem brüle, 'ılık çikolata pınarı' adı altında ılık çikolatalı kek, ılık irmik tatlısı ve cheese cake seçenekleri arasından kavunlu krem brüle ve ve ılık irmik tatlısını tattık. Sonuç bizi mutlu etti. Bizim gittiğimiz akşam ay vardı. Fenerbahçe'ye dikilen palmiye ağaçları ile Marmara ve Adalar'ın eşsiz güzelliği ayın gizemli ışığı altında daha da ortaya çıkmıştı. Bir sonraki mehtapta buraya tekrar gelme kararıyla True Blue'dan mutlu biçimde ayrıldık.
DENİZ ERBİL
|