|
|
Müzede lezzetli eserler de var
Sanatseverler yalnız sergiler için değil yemekleri ve manzarası için de sık sık İstanbul Modern'e uğruyor.
Yurtdışında büyük müzeleri gezmenin iyi yanlarının yanı sıra benim açımdan hoş olmayan bir tarafı var. Genelde görülecekler öğle saatine kadar tamamlanamadığı için, müzenin kafe ya da restoranında bir şeyler yemek zorunda kalırım. Bugüne dek gerçekten mutlu olarak ayrıldığım tek bir müze kafe ya da restoranı hatırlamıyorum. Genelde bu gibi kafeteryalar müzenin en ücra yerlerine sıkıştırılmıştır; ne manzarası vardır ne de yediklerinizin bir esprisi. Birkaç çeşit dondurulmuş pizza, ucuz sandviçler, hazır çorbalar ve benzeri, karın doyuran ama bir yemek severi mutlu etmekten uzak yiyecekler... Müzenin estetiğine ne kadar önem verilirse verilsin, aynı özen yiyecek mekânlarına bir türlü gösterilmez.
ÖNCE YEMEK SONRA SERGİ Geçtiğimiz günlerde üst üste birkaç yurtdışı gezisine çıktım; her seferinde müzelerde yediğim yemeklerden şikâyet ettim. Son olarak Prag'da Ulusal Müze'nin merdiven altındaki köhne kafesinde bir şeyler atıştırırken, birden gözümün önünde İstanbul Modern'in muhteşem kafe restoranı canlandı. Bugüne dek birkaç kez bu güzelim müzeye gitmiş, her seferinde restoranında oturmuştum. Geçtiğimiz hafta, önce yemek yiyip, ardından mesleğimizin ustalarından Gökşin Sipahioğlu'nun sergisini gezmek amacıyla İstanbul'un yüz akı birkaç önemli kültür merkezinden biri olan bu müzenin yolunu bir kez daha tuttum. Müzenin kapalı günüymüş; sadece yemek yemekle yetinmek zorunda kaldım. Sergiyi gezemediğime üzülmedim; yine gelirim. Belki de yazdan kalma görüp göreceğimiz son güneşli günlerden biriydi. Arkadaşımla terasta oturduk. Rıhtıma dünyanın en büyük yolcu gemilerinden Grand Princess yanaşmıştı. Adeta bir gökdelenin gölgesinde gibiydik. Az ötemizde bir başka yük gemisine mal yükleniyordu. Ancak bunlar oturduğumuz yerden manzaramızı kapatmıyordu. Üsküdar'dan Galata Köprüsü'ne kadar; Boğaz, Adalar, tarihi yarımada ve sürekli hareket halindeki irili ufaklı teknelerin, Şehir Hatları vapurlarının cıvıl cıvıl manzarasına karşı oturduk. Önümüze, içinde çeşitli baharat ve zeytinler bulunan bir zeytinyağı tabağı ve nefis ekmeklerle birlikte mönüler getirildi. Yemek mönüsü oldukça sade tutulmuş. Günün çorbası ile başlayıp, suböreği, mantı, yanında yoğurt ve terbiyeli sosuyla Trabzon usulü karalahana dolması, zeytinyağlı kereviz, ızgara patlıcan çemberi içinde servis edilen patlıcan salatası gibi Türk spesiyalitelerini başlangıç yemekleri arasında görmek insanın hoşuna gidiyor doğrusu. Ardından oldukça uzun bir liste halinde salata çeşitleri yer alıyor mönüde. Antrkot salatası ile başlayıp, maş fasulyesi ve kurutulmuş soya filizli bahçe salatasına kadar tam sekiz çeşit saydım. Salatalar içinde en pahalısı somon fümeli olanıydı. Mönüde ayrı bir bölüm de sandviçlere ayrılmıştı. Penne arrabiata ile başlayan, oldukça standart bir makarna çeşitlemesi de başka bir bölümde dikkati çekiyordu. Başlangıç yemeklerinde görülen Türk mutfağından örneklere mönünün ilerleyen bölümlerinde ne yazık ki pek rastlanmıyor. Özellikle ana yemeklerde Akçaabat ve İnegöl köfteleri gibi ızgaraları saymazsak, insanın gözü -ne bileyim- beğendili kebap ya da kuzu tandır gibi bize özgü çeşitleri arıyor. Buna karşılık Robespierre adı verilen marine edilmiş çiğ et, hamburger, antrkot ya da piliç külbastı gibi ızgaralar ana yemeklerde başı çekiyor. Denize karşı balık yemek isteyenlere de lüfer ve somon ızgara seçenekleri sunulmuş.
'MODERN' ÇİKOLATALI PASTA Tatlı mönüsü ise insanı baştan çıkarıyor. Dondurma ile sunulan çikolatalı sufle, yanında zencefilli dondurma ile servis edilen krem brüle gibi cazip seçeneklerle başlıyor tatlı mönüsü. Ardından devam ediyor; bademli sufle, frambuaz soslu panna cotta, karamelleştirilmiş şeker ile sunulan çikolatalı parfe, kahve sosu ile hazırlanmış tiramisu, taze frambuaz birlikte cheese cake, çikolata soslu ve dondurmalı profiterol, fırın sütlaç, yanında dondurma ile getirilen 'Modern' çikolatalı pasta, yine vanilyalı dondurma ile servis edilen elmalı pay, mevsim meyveleri, dondurma çeşitleri... Gerek sandviçler, gerekse tatlılar daha çok müzeyi yemek saatleri dışında gezip de çay ya da kahvenin yanında bir şeyler yemek isteyenler için düşünülmüş. Ama bu çok başarılı tatlılar, sadece arada gelenleri değil, yemek yiyenleri de mutlu ediyor.
DENİZ ERBİL
|