|
|
|
|
|
Denizdeki pehlivan tefrikası
|
|
Köşemde yayınladığım "İstanbul'dan Bodrum'a iniş maceram" ın gerçekten de pehlivan tefrikasına döndüğünün farkındayım. Okurlarımın "Adam bir hafta denizde kaldı, üç haftadır yazıyor" dediklerini duyar gibiyim. Ama kimse kusura bakmasın bu hafta da bu yolculuğu yazacağım. Bir de iyi haber; macera notları bu hafta bitiyor... Geçtiğimiz hafta Altınyunus'tan çıktıktan sonra Boyalık önlerindeki tehlikeli sığlıkları bir gezi teknesi yardımıyla geçerek yaklaşık bir saat kazandığımızı yazmıştım. Bu kazanç bizi geceleme için de yeni bir plan yapmaya sevk etti... Yola çıkarken geceyi Alaçatı'da geçirmeyi planlamıştım. Hanıma döndüm, "Var mısın?" dedim "Hiç durmadan Bodrum'a inmeye?" Doğrudan Yunan adalarının arasından, Furnea kanalından gitmeyi planlamıştım. Ve GPS'e Furnea'nın koordinatlarını verip pruvamızı yeni varış noktamıza çevirdik. Bu arada sakin olan hava da başladı güneybatıdan bindirmeye. Denizler de ufak ufak büyümeye başladı... Ayarlasan bu kadar olmaz. Dalgalar tam anlamıyla bordaya 90 derece açıyla geliyor. Yelken teknesi olsa ne ala ama bir motor teknesinde gerçekten rahatsız edici. Neyse ki gençliğimizde az bişey "Rock and roll" yapmışlığımız var. O yüzden sallantıyı dert etmeden, rotamızdan da sapmadan yola devam ettik. Geceyarısı Furnea kanalına vardık. Bu arada da denizler biraz küçüldü... Dalgaları ve rüzgarıyla ünlü Furnea, şaşırtıcı bir sakinlikte bizi bekliyordu. Ancak yine de bir ufak sürprizi vardı. Ne Sisam'ın batı ucundaki ne de Furnea adasındaki fenerler görünüyordu. Geldiğimiz yer doğru. İyi de "Nereye gitti bu fenerler?.. Sonunda önce Sisam Feneri'ni sonra da karşı adadaki feneri gördük. Sonra yeni rotamızı belirledik: Furnie'den doğruca Port Bodrum Yalıkavak Marina... Niyetimiz belli, İkinci El Tekne Fuarı'nı ziyaret edeceğiz. Ancak Yalıkavak'a yaklaşırken öyle bir telsiz trafiğiyle karşılaştık ki şaşırdık kaldık. Fuara katılacak tekneler uzun bir konvoy olmuş marinaya giriyordu. Bu kalabalıkta bir de bizimle uğraşmasınlar diye verdik yolu Turgutreis D-Marin'e. Saat 11'de marinaya bağlandıktan sonra "Ne yapıyoruz?" diye eşime sordum. "Seni bilmem" dedi, "Ben 19 saat durmadan yol geldikten sonra hemen yatıyorum." Zaten fuar da ertesi gün açılacaktı. Fuarı peş peşe iki gün ziyaret ettim. 85 tekne kayıt yaptırmıştı. Dört bin dolardan milyon dolara kadar geniş bir yelpazede tekneler vardı. Ege Yat'ın bir gün önce denize indirdiği The Ocara II adlı tekneyi büyük bir keyifle gezdim. Fuarda dolaşırken bir çok dostuma rastladım. Teknesi olmayan, hatta bu işe biraz kuşkuyla bakan çocukluk arkadaşımın söyledikleri benim için çok önemliydi. Arkadaşım "Yahu biz bu işi ulaşılmaz bir şey zannederdik. Yirmi milyara, rahatlıkla her yere yolculuk yapılacak tekne satıyorlar. Şaşırdım kaldım" diyordu. Fuarın ticari olarak amacına ulaşıp ulaşmadığını bilemiyorum. Ama bu konuşma bile yapılan çalışmanın insanlarımızın yüzlerini denize dönmeleri için ne kadar faydalı olduğunu gösteriyor. Bu tür fuarlar yapılmalı hem de olabildiğince çok ve farklı yerlerde...
|
|
|
|
|
|
|
|
|