Hamburg Hanseboot Fuarı ve düşündürdükleri
Geçtiğimiz hafta Numarine adlı firmamızın Avrupa'da marka olmak için yaptığı çalışmalardan bahsetmiştim. Yazımın yayınlandığı gün Hamburg'un ünlü Hanseboot adlı yat fuarını geziyordum. Hanseboot Hamburg Yatch Show tam 45 yıldan bu yana düzenlenen bir yat fuarı. Etkinliğin büyüklüğü ve ziyaretçilerin fazlalığından etkilenmemek mümkün değil. Fuar katılımcıları devasa boyutlardaki 12 salonu doldurmuşlar. Üstelik salonların büyük bölümü de iki katlı. O yetmemiş binaların aralarındaki geçiş bölümlerine de tekneler yerleştirmişler. Bütün bunlara ilave olarak bir de marinadaki pontonlarda tanıtılan yatlar var...
Rakamlarla verirsek; 30 ülkeden 900'ün üzerinde katılımcı, 90 yeni teknenin dünya tanıtımı, 130 bin kişiyi aşkın ziyaretçi... Avrupa'nın tüm markalarının bir arada bulunduğu böyle önemli bir etkinlikte hemen gözlerim Türk firmalarını aradı. Buldum da... Egemar'ın o nefis klasik tekneleri Hollandalı bir firma tarafından sergileniyordu. Rapsody R 29, R 32 ve Liberty 26... Teknelerin kıç aynasındaki Egemar yazısını görünce yüreğim ferahladı. Data, hidrolik ırgat, dümen ve diğer ürünlerini yabancı mümessili vasıtasıyla ama kendi adı belirgin şekilde yazılı bir standda ziyaretçilerin beğenisine sunmuştu. Aynı yerde Ezberci firmasının hidrolik pasarellası da vardı. Salon dışında sergilenen teknelerin arasında ise bir Bursa firması olan Mursan'ın küçük teknelerine rastladım. Üstelik kalabalık bir kitle tarafından çok dikkatle inceleniyordu da...
Bilebildiğim kadarıyla "charter dışında" bu fuarda kendi ürününü kendi markası ve standıyla sunan tek firma Ege Yat oldu. İstanbul'da yelkenli tekneler üreten Ege Yat, önemli markaların olduğu salonda bir stand açmıştı. Ayrıca teknelerinden 35 feet'lik birini de marina bölümünde yani denizde teşhir ediyordu. Ege Yat'ın teknesini görmek için özellikle limana gittim. Tekneyi gezebilmek için epeyi sıra beklemek zorunda kaldım. Yelkenlinin başında şirketin Almanya mümessili vardı. Ve hem gördüğü ilgiden hem de satıştan çok memnun görünüyordu. Adam "Bu kalitede bir yat bu fiyata çok rahat satılır" diye de bunu açık açık ifade etti. Fuarı dolaşırken aklımı hep aynı sorular meşgul etti: "Neden bu kadar az firma, neden kendi markamızla gelemiyoruz?" Daha sonra bunu şirketlerin yetkilileriyle konuştuğumda duyduklarım karşısında gerçekten çok şaşırdım. Bir Türk firmasının kendi malını yurtdışı fuarlarda sergilemesi kanuni zorluklar nedeniyle neredeyse imkansız hale gelmişti. O yüzden de birilerine satıp kurtuluyordu üreticimiz. Sattığı kişi de ürünleri sergiliyordu. Böyle olunca da işin kaymağını dışarıda satan yiyordu doğal olarak. Çünkü bir ürün yurtdışına çıkarken "Ya geri getirmezse" korkusuyla bedeli kadar teminat isteniyordu.
Şimdi bir düşünün adam dünya kadar yatırım yapıp bir fabrika kuracak. Sonra yat üretecek, binlerce dolar harcayıp onun dışarda tanıtımını yapmaya çalışacak. Sen bir de o yatın değeri kadar teminat isteyeceksin. "Ya satarsa korkusu"... Hay korkusu batsın. Yahu bırak satsın. Keşke her gün bir yat üretsek de her gün yurtdışına satsak... Diyeceksiniz ki, bankadan teminat mektubu alsın. Sanki o mektup bedava... İki üç misli değerde malını, mülkünü ipotek etmeden veriyorlar. Pek muhtemeldir ki, "Yatır o kadar parayı, verelim mektubu" diyecekler. Bir tekne kadar parayı üstüne yatıracak, kaç işadamı var acaba?.. Haydi var diyelim böyle bir yatırım akıllı bir iş olur mu?..
Bunları düşünürken aklıma "İhracat yapacağız" diye işadamlarıyla birlikte oradan oraya koşuşturan bakanımız Kürşat Tüzmen geldi. Acaba bu konuları duydu mu? Türkiye'de yalnız tekne değil, mükemmel aksesuvar da üretiyoruz. Ancak tanıtım atakları böyle devlet eliyle engellenirse küçük üreticinin oralarda boy göstermesi şimdilik mümkün gibi görünmüyor. Ama ben hala umudumu kesmiyorum. Malum ya "Umut fakirin ekmeği"... Kimbilir belki bir gün, bir de bakarsınız, diğer engelleri olduğu gibi bunu da şıp diye halledivermişiz...
|