Fatih, gemilerini hangi marinaya bağladı?
Başbakan Erdoğan, hafta içinde Bandırma'daki rüzgâr santralinin açılışında "Ülkemize tek bir çivi çakan insan bile bizim için çok değerlidir," diye konuşuyordu. Kendi kendime "Herhalde marinacılar çivi çakmadıkları için sevilmiyorlar," diye söylendim. Öyle ya, konuşan bu ülkenin başbakanı. Marina yatırımlarının önüne dağ gibi dikilip engelleyen ise Başbakan'a bağlı Maliye Bakanlığı'nın bir genel müdürlüğü. Geçtiğimiz hafta Milli Emlak Genel Müdürlüğü'nün tavrının Didim'e marina yatırımını nasıl engellediğini anlatmıştım. Bu hafta aynı kurumun marinalarla ilgili bir başka uygulamasını nakledeyim.
GEÇMİŞİN KİRASI OLUR MU? Marina ya da yat bağlama limanları doğal bir koyun ortasına yapılmadıkları sürece teknelerin dalgalara karşı olan emniyetini, yaptıkları mendireklerle sağlarlar. Buna karşılık da hem o koruyucu mendirek için hem de yüzer ya da sabit iskeleler için ve de kıyıdaki dolgu alanları için, ayrıca Milli Emlak'a kira öderler. Bu işletmelerden 'kapasitelerinin ne kadarını kullanıyor olursa olsunlar' tüm yat kapasiteleri kadar ayrıca bir kira alınır. Yani bu işi yapan insanlar oraya bağlanması muhtemel tekneler için de para öderler. Milli Emlak Genel Müdürlüğü nasıl akıl ettiyse etmiş, şimdi bunlar yetmezmiş gibi marinanın içinde kalan tüm deniz alanı için de ayrıca deniz kirası istemeye başlamış. Be kardeşim sen iskelelerden, pontonlardan, teknenin bağlandığı yerlerden kira almıyor musun? Alıyorsun. Pekiyi geriye kalan hangi bölüm? Teknelerin manevra yapmak zorunda oldukları ya da bağlama yerlerine giderken kullanacakları yol alanları. Yani gezdikleri deniz. Şimdi akıllara yeni cinlikler düşürmüş olmayalım ama insan sormadan edemiyor. Sen bu şekilde denizlerden gelip geçen, rıhtımlara yanaşmak için manevra yapan gemilerden ya da limanlardan bu parayı isteyebilir misin? Bir dene bakalım, yurtdışına giden Türk gemilerinin başına neler geliyor... Tüm bu maliyetlerin toplanarak yine dönüp dolaşıp tekne kullananların sırtına bineceğini bilebilmek için de ekonomi uzmanı olmaya gerek yok. Uygulamalar farklı açılardan amatör denizciliğimizin gelişmesini engelliyor. Hırvatistan'ın, İtalya'nın, Yunanistan'ın gönüllü yatçılık ateşesi olsan, bundan iyisini yapamazsın. Sen buraya yeni bir şey yaptırma. Kim varsa, yabancı marinalara gitsin. Aklıma Mustafa Denizli'nin "İçimizdeki İrlandalılar," sözü geliyor!
BÜROKRASİ SÜRPRİZİ İşin bir başka çarpık tarafı da marinanın içinde kalan deniz için istenen paranın fuzuli işgalci muamelesiyle talep edilmesi. Yalnız o bölüm için değil. İskele ve mendireklerin yıllık kirası 'kira' olarak değil, işgalci muamelesiyle 'ecrimisil' olarak alınıyor. Bunun önemli farkı şu: Kiralar enflasyonla oranlı olarak artırılabilirler ama mesele fuzuli işgal olunca ücreti istediğin gibi artırmakta, işgalciyi 'yani legal kiracıyı' kafan bozuldu mu kovmakta serbestsin. Düşünebiliyor musunuz? Devletin kendi yapıp açık artırmayla sattığı yerleri kiralayanlar, orası için aynı devletin bir kurumunun gözünde işgalci durumundalar. Şimdi bürokrasimizin böyle sürprizlerine alışık olan bendenize bile "Yok yahu bu kadar da olmaz!" dedirten son uygulamayı nakledeyim. Milli Emlak Genel Müdürlüğü, üç yıl önce özelleştirilip devletin kiraya verdiği Ataköy Marina'dan da 'tüm ödenen kira, işgaliye vs. dışında' deniz kirası istiyor. Hem de tam 17 senelik. Bunun tek mantığı var: "Kardeşim bu denizi birileri kullandıysa kullandı. Şimdi yönetimi kimdeyse, bana tüm geçmiş deniz kirasını ödesin". Bugüne kadar Haliç'e yapılacak küçük bir marinanın ortamı nasıl güzelleştireceğini hayal edip dururdum. Şimdi bu olaydan sonra "Birilerini yakmayayım," deyip kafamdaki bu tür kötü düşünceleri (!) silip attım. Bu arkadaşlar, Haliç'e marina yapanlardan 'Fatih'in gemilerinin park
|