Yarışlar ve dereceler
İtiraf edelim ki Vakko Cannes-İstanbul Yarışı yelkenciliğimize bambaşka bir boyut getirdi. Artık yelken yarışlarına farklı bir açıdan bakacak, daha bir profesyonel hazırlanacağız. Bu yarışta kullanılan teknelerin tek tip olması, aralarında reyting hasaplarına gerek bırakmıyor. Ayrıca hemen hemen tüm bir yıla dağıtılmış bu yarış serisinde ağırlıklı olarak ünlü profesyonel yelkenciler yarışıyor. İşin özeti şu; bu yarışta, hayatlarının tamamını o yarıştan bu yarışa koşmakla geçiren yelken kurdu yabancı denizcilerle bu tür ortamlara ilk kez giren Türk yelkencileri mücadele ediyor. Üstelik içinde tuvaleti bile olmayan birer yarış makinesi teknelere bizimkiler ilk kez biniyor. Sağı solu bir yana bırakın, gazetedeki arkadaşların bile ilk sordukları soru aynı "Kim önde, kim kazanır?" İşe salt kimin birinci olacağı açısından bakarsanız, bu tür yarışların ikinci kez yapılabilme ihtimali ortadan kalkar. Çünkü eninde sonunda 23 tekne yarışacak, içlerinden sadece biri şampiyon olacak.
AMAÇ YARIŞI TAMAMLAMAK Mühim olan bu yarışa katılacak gücü, cesareti bulabilmekte. Benim için öncelikli tek ölçü yarışı tamamlamak olacak. Cannes'dan çıkacak, İstanbul'a kadar geleceksin. Sponsorlar da tüm yarış boyunca yelkenlerde markalarını göstecekler. İlk iş İstanbul'a gelebilmek. Sıralamaya sonra bakarız. Beneteau'nun Figaro yarışları için özel ürettiği ve Classe Figaro adıyla adlandırılan bu tekneleri vücudun bir parçası gibi kullanabilmek için gerçekten zamana ihtiyaç var. O yüzden ben, yarışa karma ekiple katılan Türk yelkencilerinin şansını, tamamı Türk yelkencilerden oluşan takımlardan daha fazla görüyorum. Bu açıdan bakıldığında Cezmi Cankar - Selim Kakış ve Ahmet Kulaçoğlu - Egemen Düzgören ikilisinin ilk beşe, hatta ilk ona girebilmesi büyük başarı olur. SABAH takımındaki Orhan Gorbon ve Milliyet teknesindeki Arif Gürdenli bu açıdan daha şanslılar. Biri Rodolphe Jacq gibi okyanus rekortmeni, diğeri ise Lionel Pean gibi bir dünya şampiyonu ile birlikte yarışıyor. Peki yarışı kim kazanır? Bu soruyu Cannes'da yıllardır Figaro yarışlarının içinde olanlara da sordum. Cevap hep gülümsemeyle geldi; "Birinci belli olsa yarış yapılamazdı."
İYİ TEKNELER ÖNDE Yarışı en başından bu yana sıkı bir şekilde takip ediyorum. Hava sert eserken bizimkiler en baştaki tekneler arasındaydılar. Ne zaman ki hava duracak kadar hafifledi, işte o zaman tekneleri iyi yabancılar öne çıktı. Bu tekneleri tanımayanlara şu kadarını söyleyeyim. Bunlar çok komplike tekneler. Denge için su tankları kullanılıyor. Bu pek rastlanılan bir şey değil. Bunlara suyu doldurmak da diğer tarafa aktarmak da iyi zamanlama istiyor. Yalnız tanklar değil, sayısız elektronik aleti de iyi tanımak gerekli. Örneğin Cezmi Cankar - Selam Kakış ikilisi ilk 48 saatte otopilotu bir türlü çalıştıramadıkları için dümen başında geçirmek zorunda kaldı. Yine de ortalarda bir yerlerde devam ediyorlar. Uygun rüzgâr bulurlarsa neden önlere geçmesinler? Özetle tekrarlamak istiyorum. Yarışı kazanmak çok güzel bir şey ama böyle bir yarışta yelken basıp mücadeleyi sonuna kadar sürdürmek çok daha güzel ve onurlu. Bir mesajım da sponsor firmalara. Bu yarış aslında bir markalar savaşı olarak sürüyor. Birbirinden renkli yelkenler, birbirinden hoş süslemeler. Takımların markaları ile anılması markaların da yarışın son anına kadar eşit oranda reklamının yapılması anlamına geliyor. Bana sorarsanız seneye katılacak firmalar yarış kazanmaktan daha çok firma isimlerini nasıl daha iyi gösterebileceklerine bakmalılar. Çünkü yarışın galibi son anda belli oluyor. Ama diğer görüntüler bir ayı aşkın süre hep gündemde kalıyor. Hatta yılın kalan zamanlarında da. Bu da herkes için çok iyi bir reklam mecrası. Değerlendirmeye bakmalı...
|