Kıymayın efendiler!
Babam ve annem öğretmendi. Bana okumayı öğretmediler. "Okumayı arkadaşlarınla beraber okulda öğrenirsin," dediler. Öyle de oldu. Afşin Atatürk İlkokulu'nda Necmiye Öğretmenim'in anne sıcaklığında okumayı öyle çabuk söktüm ki.. İlkokul dördüncü sınıfa geçince öğretmenimiz değişti. Artık bizleri hayata Ali Öğretmen hazırlayacaktı. Daha ilk ders: Ayağa kalktım ve bana bütün yaz ne yaptığımı sordu. Ben de okuduğumu söyledim. "Kaç kitap?" dedi, "40 tane," dedim. Öyle bir tokat yedim ki! Sonra bir tehdit. "Yalancıların gözünü oyarım!" dedi ve iki parmağını gözlerimin üzerine dayadı. Sonrası komik!.. Okuduğumu söylediğim her kitaptan imtihan oldum. Her kitap sonrası Ali Öğretmen'in tarifsiz üzüldüğünü gördüm. Sonrasında o beni çok sevdi ama ben onu hiç sevmedim. Yıllar sonra bile arkamdan seslendiği zaman öylece donup kalmıştım. Oysa ben kocaman bir adamdım. O ise yaşlı bir emekli öğretmendi. Aslında bunun adı korku değildi. Bunun adı baskıya isyandı. Bu isyan liseyi bitirene kadar sürdü. Her şeye isyan ettim. Her yanlışa karşı çıktım. Eşek sudan gelene kadar derler ya... Öyle oldu. Çok dayak yedim. Bütün bunları neden yazdım? Size şu günlerde yaşadığım Türkiye'nin acı gerçeğini yazıyorum. Bir yeğenim var. Yaşamı trajedi. Babası askerdi. Genç yaşta hayatını kaybetti. Annesi de üzüntüden kanser oldu, öldü. O, çocuk yaşta yapayalnız kaldı. Devlet okulu imtihanına girdi. Fen lisesini kazandı. O artık ailesinden uzakta. 13 yaşında hayata merhaba diyecekti. Devletin o sıcak kollarında okuyup doktor olacaktı. Daha birkaç gün önceydi. Bir telefon: "Dayı beni kurtar!" Tarifsiz üzüntülere girdim. "Ne oldu?" dedim, anlattı: Kaldığım devletin yurdunda sabah 04.30'da herkesi kaldırıyorlar. Diyorlar ki namaz vakti. Sonra uzun elbise giydirip başımıza zorla türban taktırıyorlar. "Aman tanrım!" dedim. "Orası devlet okulu değil mi?" "Ben de söyledim dayı," dedi. "Ben buraya okuyup doktor olmaya geldim dedim ama beni hep azarladılar!" Derhal telefona sarıldım! Okul müdürünü aradım. Yeğenim birkaç gün içinde başka bir devlet lisesine yatay geçiş yaptı. Sonra beni aradı. Dedi ki: "Burada uzun elbise giymek yok, türban yok. Çok mutluyum." 13 yaşındaki bir kız çocuğuna yapılan bu baskı ve eziyetin hesabını kim verecek? Geçen hafta sonu Kıbrıs'taydım. İngilizce öğreten bir okul, yani kolej yok. Neymiş efendim eğitimde eşitlik olsun isteniyormuş. Durum böyle olunca Kıbrıslı Türk aileler çocuklarını Rum Kesimi'ndeki kolejlere yazdırmışlar. O çocuklara sordum: "Türk olduğunuz için bir baskı var mı?" Çocuklar: "Sadece her sabah dua etmemiz isteniyor." "Nasıl bir dua?" dedim. "İçimizden geleni söylüyoruz," dediler.
|