|
|
|
|
|
|
İsmet İnönü'yle misket oynardım
Sabah Gazetesi yazarı Mehmet Barlas Aktüel Pazar'a yazdığı izlenimlerini köşesiyle aynı başlığı taşıyan "Rüzgar Gibi Geçti" adlı kitapta topladı. Gazeteciliğe 19 yaşında başlayan Barlas, 44 yıllık meslek yaşamında pek çok politikacı, işadamı, edebiyatçı tanıdı. Usta gazeteci anılarını ve ünlülerle ilişkilerini anlattı.
Herkes yolcu biz gazeteciler hancıyız
Mehmet Barlas 'Rüzgar Gibi Geçti' adlı kitabında çoğu 'baba mirası' olan ünlü politikacılar ve düşünce adamlarıyla olan anılarını, yaşadıklarını ve gazetecilik serüvenini anlatıyor.
Sabah Gazetesi yazarı Mehmet Barlas Aktüel Pazar'da "Rüzgar Gibi Geçti" başlığı altında gazetecilikten politikaya, politikacılardan ünlü işadamlarına kadar pek çok kişiyle yaşadıklarını, izlenimlerini yazdı. Barlas, bu anılarını şimdi yine "Rüzgar Gibi Geçti" adıyla kitap haline getirdi. 19 yaşından beri gazetecilik yapan, babası Cemil Sait Barlas'tan dolayı pek çok politikacı, yazar ve gazeteciyle küçük yaşlarda tanışan Mehmet Barlas'la anılarını, gazeteciliği, yazdıklarını ve yaşadıklarını konuştuk.
* 50'li yılların gazetelerini bu günle karşılaştırırsanız? 50'lerin gazetelerini okuduğunuz zaman bugünkü kuşaklar pek çok kelimeyi anlamaz. Dilinde öyle bir değişiklik var. Devlete bağımlılık o zaman daha fazla. Büyük basın sermayeleri yok. Tek partiden yeni çıkılmış. Soğuk savaşın hızlandığı dönemde düşünce özgürlüğü yok. Rus salatasına Amerikan salatası diyorsun. Kim ağzını açsa 'komünist' diyorlar. Dar bir çerçevede düşünce özgürlüğü. Şimdi basın daha özgür.
İKİ EV ETRAFINDA... * Yazılarınızda Krepen Pasajı, Çiçek Pasajı gibi mekanlar çok geçiyor. Hayatınızda böyle bir şey var mı bugün? Krepen Pasajı, Çiçek Pasajı... Bir ara Markiz ve Le Bon'a da yazarlar giderdi. Ama fikirler daha çok evlerde gelişirdi. İki düşünce tekkesi vardı diyebiliriz; biri Anadolu yakasında Göztepe'de Kemal Tahir'in evi. Diğeri, Nişantaşı'nda Sabahattin Eyüboğlu'nun evi. Türk kültürünün Batıdan kaynaklandığını, aslında Anadolu'nun Yunan kültürüne dayalı bir gelişme içinde olduğunu anlatan kesim Sabahattin Eyüboğlu'nun evinde toplanırdı. Melih Cevdet, Azra Erhat... Bunlar ilk Mavi Yolculuk yapanlar. Hatta matrak geçilirdi 'İlk Mavi Yolculuk'ta bunlar yanlarına boncuk almışlar, yerlilere vermek için' diye. Kemal Tahir'in evine ise Osmanlı kültürü, Bizans'tan kalma mülkiyet yapısı, Marks'ın Asya tipi üretim tarzı gibi yaklaşımları tartışanlar gelirdi. Sencer Divitçioğlu, Doğan Avcıoğlu gibi... İstanbul kültür hayatı bu merkezlerin etrafında gelişirdi.
* Siz hangi eve yakınsınız? İkisinin sentezinden yanayım. Şöyle bir eleştirim var bu düzene. Osmanlı'nın son dönemindeki aydın, Arapça, Farsça, Fransızca ya da Almanca biliyor. Yani hem Doğu kültürünü, hem Batı kültürünü iyi bilen bir aydın. Cumhuriyet döneminde sadece Batı kültürünü biliyoruz. Ben Batı tarihini çok iyi biliyorum ama kendi komşularımın kitaplarını bilmiyorum Arap harflerini okuyamadığım için. Bırakın onu, dedemin yazılarını okuyamıyorum. Siyasal İslam da Doğu'ya yöneldi ve Batı'yı unuttular. Sadece Doğu'nun, Ortadoğu'nun özelliklerini öğrendiler. Bunun ikisinin birleşmesi lazım. Tayyip Erdoğan Doğu'yu biliyor. Ama belli ki Batı'yı bilmiyor. Demirel ona jakoben demiş diyor ki 'Ben çoğulcuyum Jakoben değilim'. Jakobenliğin anlamını bilmiyor.
* Arkadaşlarınızı babanızdan devraldığınızı anlatıyorsunuz? Turan Güneş 'Herkesin babası para bırakır. Sana baban borç bıraktı. Ama bizim gibi dostlar bıraktı' demişti. Babamın bütün arkadaşları benim de arkadaşım oldu.
* Bir dönem polemiklerde hep suçlandınız. Geri dönüp baktığınızda acımasızca mı davranıldı? Bir politikacı kadar suçlandım. Bir gazeteciye manşetten bu kadar yüklenilir mi? Bana yüklenildi. Sebebi Özal'ı desteklememdi. Cumhuriyet Gazetesi ekolünden gelen, ortanın solunda bir gazeteci iken 1975'ten itibaren düşüncem değişmeye başladı. Türkiye'de devletçiliğin kötü sonuçlarını gördüm. İlk defa 1975'te Ecevit aleyhine yazdığım yazıda 'Köykent gibi bir saçmalık olmaz' dedim. Hem köy, hem kent olmaz. Ya köylü olacaksın ya kentli. Ancak tepkiler CHP'lilerden gelmedi. 12 Eylül'den sonra CHP kapatılma arifesindeyken ben hapse girmeyi göze alarak bizim evde iki toplantı yaptım. CHP'siz bir demokrasinin eksik olacağını düşünüyordum. Bana yüklenilmesinin sebebi Özal'ın 24 Ocak reformlarını, yani Türkiye'nin liberal yeniden yapılanmasını desteklememdi. Buna çok kızdılar. Bütün kavgalar ondan başladı. HEPSİ ARKADAŞIMDI
* Gazetecilik bir temas ve mesafe mesleği. Gazeteci olarak arkadaşlığın elinizi bağladığını düşündünüz mü? Bu babamdan miras. Benim evime Türkiye'de aklınıza gelen kim varsa geldi. Buraya Kenan Evren de geldi, Turgut Özal da, Süleyman Demirel de... Nasıl geldi? Arkadaş olarak geldi. Adamla arkadaşlık ediyorsunuz, yakın ilişki kuruyorsunuz size her şeyi anlatıyor. Orada kendinize güvenip bir oto sansür uyguluyorsunuz. Bu sadece cumhurbaşkanı, başbakan için söz konusu değil ki. Vehbi Koç, Sakıp Sabancı, Nejat Eczacıbaşı... Hepsi arkadaşımdı. Adam işiyle ilgili bir şey anlatıyor. Yazabilir misiniz öyle bir şey?
* Hafızanızda büyük bir 'Off the Record' bölümü olmalı. Öyle... Ama konuşurken gazeteci gibi konuşmuyorlar ki dost olarak konuşuyorlar. Bildiğiniz her şeyi haber yapabilir misiniz?
* Yine de bir haber refleksi vardır içinizde, dinlerken irkilirsiniz? Ben o aldığım bilgileri hep yazı işlerine götürdüm. 'Bakın şunu yazarsak şu zararı olur ama şöyle bir durum var' diye ben bu bilgiyi hep verdim. Çok özel olanları dışında her şeyi çalıştığım gazeteye anlattım.
* Pek çok ilginiz var, bu aralar neyle uğraşıyorsunuz.? Şimdi derdim internet. Oğlumla beraber yaptığım haberx.com diye bir site var. Günde 80 bin giriş var. Orta boy bir gazete kadar etkili. Bir sayfa sekreteri kadar program kullanıyorum. Mecburen bilgisayar uzmanı olduk. Her şeyi yapıyorum. Sayfa yapıyorum. Bir de Google denen arama motoru hayatımı çok değiştiriyor. Ne varsa çeviriyor. Uydu televizyonu var. 700 kanal alma imkanı var. 80 milyon liralık bir uydu alıcısıyla...
GELECEK İNTERNETTE * Şöyle küçük bir matbaada gazete çıkarsam diye düşünüyor musunuz? Patronluk da yaptım. 1961 Anayasası yapılırken Son Havadis İstanbul'da çıkıyordu. Babam Kurucu Meclis'e gitti. Ben de 19 yaşında patronluk yaptım. Bir buçuk sene gazeteyi ben yönettim. Yazı da yazdım. Orhan Kemal'lerle röportaja çıktım. Sütun yazdım. İnternetin geleceği çok parlak. Geçen yıl ABD'de internet sitelerinin reklam geliri 9 milyar dolardı. Türkiye'deki tüm medyanın geliri 1 milyar dolar değil. Oğlum yapıyor, ben oğlumun yanında çalışıyorum.
* Turuncu, kadife devrim gibi hareketleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunlar artçı depremler. Büyük deprem Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıydı, 9 şiddetinde. Tarihte bir imparatorluk ilk kez silah atılmadan yıkıldı. Yıkılmasının ardından oluşan devletlerde küçük küçük Stalinler üretildi. Özellikle Asya'da ve Kafkaslar'da. Hapishanelerinde Stalin döneminden daha fazla düşünce suçlusu var.
* Türkiye, Türki Cumhuriyetler'e bir demokrasi fikri götüremez miydi? Götüremezdi! Türkler oraya ancak müteşebbis olarak girebilirdi. Çünkü Türkiye'de demokrasi ithalat maddesi. Dışarıdan almak zorundayız. Dışarıya ihraç edecek bir demokratik geleneğimiz, tarih birikimimiz yok ki.
DAHA ÜSTÜN DEĞİL * Politikayla ilgili pek çok teklif almışsınız, neden düşünmediniz? Politikacı olmanın genel bir kuralı var. Kendinizi hiç tanımadığınız insanlara çok fazla bağlamak zorundasınız. Ben düşünce üretecek bir topluluktan ya da kitaplarımla baş başa kalmaktan daha çok hoşlanıyorum. Bu bir temel tercih, ki başbakan olmak eğer bir toplumsal rütbeyse, gazetecilik de öyle bir rütbe. Cumhurbaşkanı ya da başbakan benden daha üstün değil. Bunu 28 Şubat'ta da söyledim. Sabah'ta beni susturdular. "Genelkurmay başkanı vatanı ne kadar seviyorsa ben de o kadar seviyorum. Türkiye ona ne kadar aitse bana daha çok ait" dedim. Gazete patronları için de söyledim. Bunu yazıyorum da. Benim gazete patronum yok. Ben fikrimi kalemimi koyuyorum, o da makinesini koyuyor, sermayesini koyuyor. Ama eşitiz. Hatta ben daha güçlüyüm. Çünkü gazetecilik hayatımda patronlar vardı, hepsi gitti. Ama ben varım.
* Gazeteci kamu meydanında bir aristokrat diye tanımlanıyor. Öyle bir şey. Herkes yolcu, biz hancıyız. Bir politikacı seçiliyor, başbakan oluyor, ertesi gün yok. Biz hep varız. Sadece ben değil, siz de. Bütün haberci arkadaşlarım, yazar arkadaşlarım, fotoğrafçı arkadaşlarım.
* 28 Şubat da susturuldunuz. Andıç hadisesi oldu. Bir kırgınlık mı duyuyorsunuz? Ne düşünüyorsunuz? Antrenmanlıyım! 12 Mart'ta da oldu. Bu dünyanın her yerinde böyle. Eğer birtakım şeylere yanlış derseniz elinde gücü olan sizi susturmaya çalışır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|