|
|
|
|
Bir roman kahramanı gibi yaşadı
Necip Fazıl Kısakürek genç ve bohem bir şair olarak ünlendi. İslamiyete yöneldi. Hem sağcılar hem solcular tarafından eleştirildi. Ancak doğumunun 101, ölümünün 22. yılında şiirini herkes saygıyla anıyor.
Bir roman kahramanı gibi yaşadı
Necip Fazıl zıt kutuplar arasında macera filmi gibi bir hayat yaşadı. Hem sağdan hem soldan eleştirildi. Şimdi doğumunun 101. ve ölümünün 22. yılında şiiriyle anılıyor.
Şirketi Hayriye vapurunun lüks mevkiinde oturan fötr şapkalı genç müfettiş, karşısında, gözlerini hiç ayırmadan bakan adamdan çok etkilendi. Konuştular. 1934 baharı Boğaz tepelerinde erguvan ağaçlarıyla beliriyordu. Fötr şapkalı adam Necip Fazıl'dı. Babıali ve Asmalımescit arasında geçen bohem hayatın ışıltılı şairi... Ünlü "Kaldırımlar" şiirinin yazarı. Kadınların, içkinin hatta esrarın eşlik ettiği eğlence denizinin balıklarından biri... O vapurdaki tuhaf karşılaşmadan sonra, yanına Abidin Dino'yu da almış ve Eyüp sırtlarında Nakşibendilerin önemli isimlerinden Abdülhakim Arvasi'nin kapısını çalmıştı. Belki daha önce duysa kahkahalarla güleceği şeyi yaşamış, "hidayete" ermişti. Bu Türk sağının manevi kalelerinden Büyük Doğu'nun ilk kilometre taşıydı.
BAHRİYEDE BİR ŞAİR Çalkantılı hayatıyla adeta bir roman karakteri gibi yaşayan bu adamın öyküsü 1904 yılında başlamıştı. Köklü bir aileden geliyordu. Dedesi ünlü bir "Ceza reisiydi". Babası Abdülhaki Fazıl Bey de genç yaşta öldüğünde Kadıköy Hakimi'ydi. Daha ilk mektepte okuldan okula sürüklenecekti ve bu neredeyse kaderi haline gelecekti. Robert College'den sonra henüz 12 yaşında Heybeliada'daki Bahriye Mektebi'ne kabul edildi. Kendisinden iki sınıf yukarıda bir başka talebe, Nazım Hikmet gibi şiirle haşır neşirdi. Hocası Yahya Kemal'in etkisi ve hasta annesinin isteğiyle şair olmaya karar verdi. Son sınıfta Harbiye mektebinden ayrıldı. 17 yaşında Darülfünun Felsefe Şubesi talebesi oldu. Öğrenciyken Yakup Kadri'nin kapısını çalıp, Yeni Mecmua'da yayınlanması için şiirlerini bırakacak kadar kendisine güveniyordu. Haksız da çıkmadı. 17 yaşındaki bu çocuğun şiirleri Türk edebiyatının devleriyle komşu sayfalarda yayınlandı. Maarif Vekaleti'nin açtığı sınavı kazandı ve Cumhuriyetin ilk talebelerinden biri sıfatıyla Sorbonne'a yollandı. İki savaş arasında, bugün bile ölçülemeyecek bir sefahatin yaşandığı Paris, Necip Fazıl'ın da başını döndürmüştü. 1925 yılında Türkiye'ye döndü, "Felemenk Bahr-i Sefit Bankası"nda çalışmaya başladı. Aynı yıl ilk şiir kitabı "Örümcek Ağı" basıldı. Üç yıl sonra yayınlanan "Kaldırımlar" ise onu zirveye taşıdı. Bu şiirinde bir kehanet vardı; "Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; / Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum / Yolumun karanlığa saplanan noktasında / Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum"... Fikret Adil'in 1933 yılında yankılar yaratan "Asmalımescit 74" adlı romanında anlatılan "Dolce Vita"nın kahramanlarından biriydi.
İSLAM KOMÜNİSTİ Bu arada Ankara'ya gitmiş, İş Bankası'nda çalışmaya başlamıştı. Abdülhakim Arvasi ile tanıştıktan sonra şiirlerinde giderek artan "inanç" dozu yüzünden eski çevresinde "Neo müslüman", "İslam komünisti" gibi yakıştırmalar yapılıyordu. İktidarlarla olan sancılı ilişkisi de bu dönemde başladı. İktisat Vekili Celal Bayar'ın kapısını çalmıştı, aldığı bin 600 liralık ilanla Ağaç Dergisi'ni çıkardı. 1938'de, hem de 10 Kasım günü İş Bankası'nı bıraktı. Son Telgraf Gazetesi'nde yazmaya başlamıştı. En sevdiği şiiri olan Çile bu dönemde yazıldı. "Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök! / Heybem hayat dolu, deste ve yumak. / Sen, bütün dalların birleştiği kök; / Biricik meselem, Sonsuz'a varmak..." diyordu son dörtlüğünde. 1940 yılında Türk Dil Kurumu için "Namık Kemal"i yazarken resmi tarihi sorgulamaya da başladı. İki kez CHP milletvekilliği için aday gösterilmiş ancak her ikisinde de isminin üzeri "Milli Şef" tarafından kırmızı kalemle çizilmişti. Amansız bir İsmet Paşa muhalifi olacak ve yine bu yüzden 1942'de demir parmaklıklarla tanışacaktı. 1943'te 36 yıl sürecek Büyük Doğu'yu çıkardı. Kendi deyimiyle bu sanatkarın fildişi kulesinden agoraya indiği andı. Artık politika yapıyordu. Hükümetle didişiyor, sık sık hapishanenin yolunu tutuyordu. Türkiye çok partili hayata doğru yol alırken 1949 yılında sağdaki pek çok politikacının, şairin ve yazarın gelip geçeceği Büyük Doğu Cemiyeti'ni kurdu. Demokrat Parti iktidara geldiğinde Necip Fazıl da "Türklüğe hakaret" suçu yüzünden hapisteydi. Af kanunuyla çıktı. Ancak birkaç ay sonra bir "kumarhane baskınında" yakalanacak ve gazete manşetlerine geçecekti. Bunu komplo olarak niteliyordu. Ama geçmişteki fırtınalı hayatından kalan bazı alışkanlıklarından kurtulamadığı da yakınları tarafından anlatılacak, özellikle at yarışlarına ve ganyan oyununa olan tutkusu eleştirilecekti. Oysa o "Haramı haram olarak kabul ederek işlemek sadece günahtır" deyip Veliefendi'nin yolunu tutuyordu. Jokey Kulübü'nün siparişi üzerine yazdığı "At'a Senfoni" adlı eserinde "At hayvan zarfı içinde hayvandan başka birşeydir" diyordu. Jokey Kulübü de üstadın bu at sevgisini görmezlikten gelmeyecek ve her yıl mayıs ayında onun anısına "Necip Fazıl" koşusu düzenleyecekti.
MENDERES SEVGİSİ Demokrat Parti'yi pek sevmiyor, ancak Adnan Menderes'e büyük bir sempati besliyordu. Kuşkusuz bu sempatide Menderes'in desteğiyle Büyük Doğu Dergisi için örtülü ödenekten verilen paraların rolü olmuştu. Polemiklerin adamıydı, hırçın yazılar yazıyordu. "Dönmelik ve "Yahudilikle" suçladığı Ahmet Emin Yalman boy hedeflerinden biriydi. Yalman'ın 1952 yılında Malatya'da Hüseyin Üzmez tarafından vurulması üzerine "azmettirici" olarak suçlandı. "Aylardır yazıp çiziyoruz. Bir babayiğit çıkıp da şu herife bir mantar tabancası dahi patlatmıyor" diye yazmıştı. 50'li yıllar boyunca Büyük Doğu'yu günlük gazete olarak yayınladı. Yine DP hükümetiyle başı derde giriyor, İnönü'ye de ateş püskürmeye devam ediyordu. İnönü'nün taşlandığı ünlü Topkapı olayları yüzünden yine tahrikçilikle suçlandı ve hapse kondu. Yassıada'da yargılandı ve örtülü ödenekten para aldığı açığa çıktı.
SULTAN-I ŞUARA 60'lı yıllar boyunda bir yandan Büyük Doğu'nun yayınını sürdürdü. Bir yandan da Türkiye'nin dört bir yanında konferanslar verdi. Yine bu yıllarda Demirel ve Türkeş'le sancılı ilişkiler kurdu. 1967 yılında Süleyman Demirel'in mason kütüğü belgesini yayınlayarak siyaset sahnesinde fırtınalara yol açtı. Yetmişli yıllarda MSP'nin güçlendiği dönemde Mehmet Şevki Eygi ile birlikte Erbakan çevresi tarafından dışlandı. 'Akıncılar'ı bırakıp 'Ülkücüler'e meyletti. Ancak bu dalgalanmaları eleştirilere yol açtı. Yine bu dönemde "Raporlar"ı çıkarmayı sürdürdü. Seksenli yılların başında Kültür Bakanlığı tarafından "Sultan-ı Şuara" (Şairlerin Sultanı) sıfatı verildi. 1981 yılında "İman ve İslam Atlası" adlı eserini tamamlamak için çekildiği evinde bir parti kurmak üzere hazırlıklar yapan Turgut Özal ile görüşüyor, tavsiyelerde bulunuyordu. Bir mahkumiyeti vardı ve her an hapse götürülmeyi bekliyordu. 25 Mayıs 1983 günü 80 yaşını tamamlamaya sadece bir gün kala hayata gözlerini kapadı... Oysa, gençliğinde yazdığı ve sonra kabul etmediği ünlü şiirine "Ne hasta bekler sabahı / Ne genç ölüyü mezar / Ne de şeytan bigünahı / Seni beklediğim kadar" dizeleriyle başlamış ve "Bırak vehmimde gölgeni / Gelme artık neye yarar" diye bitirmişti...
Cengiz Erdinç
|
|
|
|
|
|
|
|
|