Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler
1990 sonrası doğan kuşak global değerler sisteminde doğmuş, Pearl Harbor filminin çocuklarıydı. Ama Pearl Harbor'un karşı yakasında Hiroşima vardı
Benim çocukluğumun en gözde oyunlarından biri kovboyculuk ve Kızılderilicilikti. O sırada tam bilincinde olunmasa da ezilenden ve özgürlükten yana olan çocuklar Kızılderili, her zaman yenmek ve zafer tutkusuyla yananlar kovboy olurdu. Yine benim çocukluğumda Hiroşima diye çok ama çok uzak bir yerde patlayan atom bombası yüzünden yanan çocukların hikayesini ailelerimizden dinleyip, oradaki çocuklar için gerçekten üzülürdük. Biraz daha büyüyüp o muhteşem Hiroşimalı Kız Çocuğu şiirini okuduğumda yüreğimin çatlayıp, ateş gibi içimi yakması da o çocukluk hikayeleri yüzündendir.
PEARL HARBOR ÇOCUKLARI
Aradan yıllar geçti, en az benim kadar roman ve film kahramanlarına düşkün olan bir oğlum oldu. Ona uzak-yakın bütün seyahatlerimden toplayıp getirdiğim kurgu kahramanların kostümlerini severek giydi ve onlarla doya doya oynadı; bir tanesi hariç! Ne oğlum ne de arkadaşları Amerika'dan getirdiğim o şahane Kızılderili kostümünün yüzüne baktılar. Önce şaşırdım. Benim hâlâ giyebileceğim bu güzel kostüme çocuklar burun büküyordu. Ama sonra üzülerek anladım ki, 1990 sonrası doğan kuşak için artık Kızılderili olmanın hiçbir çekiciliği kalmamıştı. Onlar kazananın ve güçlünün tek kahraman olarak kabul edildiği vahşi bir global değerler sisteminde doğmuş, ihtişamlı Pearl Harbor filminin çocuklarıydı. Artık Hiroşima'yı dinleseler bile duymuyorlardı.
Geçen hafta oğlumun dolabını düzeltirken gözüme takılan rengarenk Kızılderili kostümü görünce, Afganistan'daki, Irak'taki ve bizim sokaklarımızdaki çocukları düşündüm.
SERSEFİL ÇOCUKLAR
Ne Taliban'ın uygarlık ve kadın düşmanlığından, ne eski Sovyet ve yeni Amerikan saldırılarından, ne de Mücahitlerler'den haberi olan ama gökten düşen sarı paketleri yiyecek diye alıp, misket bombasıyla parçalanan küçücük Afgan çocuklarını.... Ne Saddam Hüseyin'den, ne baba Başkan Bush'tan, ne de Kuveyt işgalinden haberi olan ama ilaç ve besin yokluğundan ölen küçük Iraklı çocukları... Ne ekonomik krizden, ne bankaları soyan büyüklerden, ne de bir türlü şeffaflaşmayan devletimizden haberi olan ama açlık ve cahillik sınırında sokaklarda sersefil olan çocuklarımızı... Hani hem bizim, hem de dünyanın geleceği olan çocukları, çocuklarımızı...
Bildiğimiz çocuklar, hepimizin çocukları... Hani geleceğimiz olan, dünyada bir tek bizim ülkemizde özel bayramları olduğu için gururlandığımız çocuklarımız, komşularımızın ve dünyamızın çocukları...
ŞİİR İŞE YARAR
Ne oldu bize? Neden bıraktık peşini çocuklarımızın; sokaklarımızdaki, Irak'taki, Afganistan'daki çocukların, sonra Kızılderili ve Hiroşimalı çocukların? Neden sivil toplum derneklerine akın akın gitmiyor, kapılarını zorlamıyoruz? Çocuklar için hepimizin kendi bütçemiz ve zamanımıza uygun mutlaka yapacağı bir şeyler vardır. Buradakiler için eğitim gönüllülüğü, eğitim yardımı, dünyadakiler için barış mücadelesi... Biliyorum, barış için mücadele etmek daima romantik ve nafile bir çaba olarak görünür. Hatta bu yazıyı okuyanların bazıları şimdi gülümsüyor olabilir ama olsun, bir şeyler yapmayı denemek, en azından bu konuda bir toplumsal vicdan yaratmak bile ölümleri seyretmekten daha iyidir. Bunun için şiir okumak gerekir. Şiir okumak her zaman önemlidir ve işe yarar. Benim önerim Hiroşimalı Kız Çocuğu. Bu muhteşem şiiri oğluma ve arkadaşlarına yeniden okuyorum. Yeniden ve yeniden. Onlar duyana kadar. (Bu şiirin bir de çok güzel bir Zülfü Livaneli bestesi vardır, öneririm.)
Evet, o Kızılderili kostümü belki oğlum için artık küçüldü, ama her Pearl Harbor'ın karşı yakasında bir Hiroşima bulunduğunu öğrenmenin yaşı yoktur... Hele şiir okumanın hiç ama hiç yaşı yoktur.
Kız Çocuğu
Kapıları çalan benim/kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem/ göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar
Yedi yaşında bir kızım/ büyümez ölü çocuklar
Saçlarım tutuştu önce/ gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim/ külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için/hiçbir sey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki/ kağıt gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı/ teyze, amca bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin/ şeker de yiyebilsinler.
Nazım Hikmet
buketuzuner@buketuzuner.com
Buket UZUNER
|