Aralarında Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Şakir Eczacıbaşı, Bozkurt
Güvenç, Hüsrev Hatemi, Doğan Hızlan, Metin Sözen, Hıfzı Topuz, Tahsin
Yücel'in bulunduğu on beş aydın, sanatçı ve yazarın
oluşturduğu "Kültür Girişimi", geçen hafta sonu "The Marmara
Oteli"nde "Kültürel Açıdan Avrupa Birliği'ne Yaklaşım" başlığı
altında sekiz oturumda kültürel açıdan Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkilerini tartıştılar...
Tabii, sayfalarında ve bültenlerinde kültür ve sanata yer
vermekten "imtina" eden gazete ve televizyonlarımız bu önemli kültür
olayına, büyük bir ihtimalle de fazla "magazinel" bulmadığından
nedense pek önemsemedi!
Bu sekiz oturumda hangi konular mı tartışıldı?
Yalnızca başlıklarının dahi yeterli bir fikir vereceği kanısındayım:
"Türkiye ve AB'de Kültürel Yaklaşım Sorunları; Türkiye ve AB
Ülkelerinde Kültür Göstergeleri; Ekonomik Entegrasyonun ve
Globalleşmenin Kültürel Etkileri; Türkiye-AB Bütünleşmesinin
Sorunları; Türkiye ve AB'de Eğitim, Araştırma, Sanat; Türkiye ve
AB'de Tarihsel Kentlerin ve Doğa Varlıklarının Korunması; İletişim,
Medya, Televizyon, Basın, Sinema, Internet; Demokrasi Kültürü ve
Sivil Toplum Kuruluşları..."
Şimdi, bütün bunları aklımızın masasına serelim ve soralım:
Türkiye, dünyanın neresinde? Avrupa ile hangi kültürel göstergeleri
göz önüne alarak bir bütünlük içinde bulunabileceğiz? Yüzde 44'ü
kitap okumayan, yüzde 52'si sinemaya, yüzde 72.5'u tiyatroya ya da
konsere gitmeyen bir genç kuşakla toplumsal gelişmeyi nasıl
sağlayacağız?
"Kültür Girişimi" toplantısının tutanakları, 15 broşür halinde
elimizin altında... Bu köşenin dar sınırlarından hepsinden söz
etmenin olanağı yok. Kimilerini, bir haftadır gazetemizin on-line
sitesi "www.sabah.com.tr"deki köşemde özetlemeye çalışıyorum.
Meraklısı oraya bakabilir.
Şimdi, Mustafa Sönmez'in "Türkiye'nin Kültür Göstergeleri" başlıklı
çalışmasından "yayıncılık"la ilgili saptamalarından söz etmek
istiyorum:
"Yayıncılık, küçük ve orta işletmelerden oluşan bir ana gövde ile
sektöre yayınevi Ğ kitapçı entegrasyonu ile giren, büyük medya
hegemonyası avantajını kullanan 'endüstri'den oluşan, ikili bir
yapıya dönüştü. 1980 sonrasında toplumsal/siyasal sorunlara öncelik
tanıyan kır ve kent yaşamını belirli bir tarihsel bağlam içinde
dillendirmeye çalışan romanlar pek yazılmazken daha çok, bireysel sorunlar, özellikle de erotizm gözlenen ana eğilim oldu.
Türkiye'nin kültürel keşmekeşinin altında yatan ana neden, kültürel üretimde gerçek bir özerkliğe izin verilmemiş olması..."
Manzara net ve açık... Avrupa'nın kültür düzeyini tartışmaya dahi gerek yok...
Peki, yalnızca ekonomik ve siyasal özgürleşme ile demokrasileşme, Avrupa Birliği'nin kapısını açabilecek mi? Karar mekanizması olarak siyasiler, ekonomik ve siyasal konular dışında kültürel sorunlara ne kadar önem veriyorlar, (veriyorlar mı) acaba?
"Kültür Girişimi" yol gösteriyor. Ya bu "yol"un rotasını izleyeceğiz, ya da her şeyin "para"ya kilitlendiği günümüzde olduğu gibi yarın da soracağız:
"Sahi, Türkiye dünyanın neresinde?"
Ben, kendi adıma böyle bir dünyada yaşamak istemiyorum. Ya siz?