kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
16 Kasım 2008, Pazar
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat
Mehmet Ali Berkman

'En büyük yanlış adam çıkartmak'

ŞELALE KADAK
ŞELALE KADAK
15.11.2008
Büyük krizler yaşanırken önemli koltuklarda oturmuş bir isim olan Akkök Grubu CEO'su Berkman'a göre, krizler gelip geçici. İnsan kaynağını azaltıp, eğitimi kesip, kapıları kapatanlar kriz bittiğinde ortada kalacak..
Mehmet Ali Berkman, Türkiye'nin yetiştirdiği başarısı tescilli profesyonel yöneticilerden biri. Koç'un bir dönem stratejik planlama ve insan kaynaklarının da emanet edildiği kişi olan Berkman, '60 yaş kuralı' gereği emekli olup 32 yıl çalıştığı Koç Grubu'ndan ayrılırken, pek çoklarının yaptığı gibi kendini hobilerine kaptırmadı. Daha yapacak çok şeyi vardı, bir söyleşimizde söylediği gibi, insanın hayat labirentinde elde ettiği tecrübeleri kendini tekrar ediyordu. Berkman o günlerde, "Hayata baktığım zaman, tecrübelerimi aktarırken görüyorum ki bana çok basit gelen konular başkaları için çok önemli. Bana basit geliyor çünkü ben onları iş hayatı boyunca defalarca yaşamışım" diyordu. Arçelik'in üretimi durduracak kadar önemli krizlerin yaşandığı yıllarda önemli pozisyonlarda olan Berkman'la, şu son kriz üzerine söyleşi yaptım. Şu anda Türkiye'nin önde gelen gruplarından Akkök'ün CEO koltuğunda oturan Berkman, bu krizi Türkiye'nin fırsata dönüştürebilmesi için her şeyden önce 20-30 yıl gibi uzun dönemli stratejiler belirleyip, plan yapmasının şart olduğunu düşünüyor ve de dünya nüfusunun yüzde 2'sinin genetik olarak üstün zekâlı olduğunu hatırlatarak, "Türkiye bunları şu anda arayıp bulmuyor. Üstün zekâlılar için sadece bir okul var, orada da sadece 200 öğrenci. Ne yazık ki çocuklarımız hep edilgen. Aldıkları eğitim kendi inisiyatifleriyle bir şeyler yaratmaya teşvik etmiyor. Bizim böyle dönemlerde bu çocuklara ihtiyacımız var" diyor.

* Sanayicilerin büyük bir kısmı bu krize yatırımla ve borçla yakalandı, diyebilir miyiz? Krizler gelip geçiyor. Birçok ağır ya da hafif hasar bırakıyor. Tedbirliysen ya da konjonktür yardım ediyorsa hafif atlatıyorsun, daha az zarar görüyorsun. Ama zaten zor durumdaysan daha hasarlı çıkıyorsun. Türkiye zaten yıllardır sermaye kıtlığı çeken bir ülke. Dolayısıyla büyük projeler için dış finansmana ihtiyaç duyulur. Türkiye, büyük projelere ihtiyacı olan bir ülke. Neticede büyük ülke, nüfusuyla pazarıyla... Altyapıya ihtiyaç var. Hızla gelişiyor. Bu açıdan da büyük sermaye ihtiyacı var. Bu sermaye Türk sanayicisinin birikimiyle yeterli olmuyor. Mutlaka borçlanılıyor. Hızla arayı kapatmak isteyince büyük borçlanılıyor. Bu sefer cari açığın artıyor. Özetle bir fasit daire içinde dönüyor.

BÜYÜK YANLIŞ

* Kriz dönemlerinde niye önce adam çıkartma yoluna gidilir?
Büyük yanlıştır. Önce insan kaynaklarına yönelir, sonra da tanıtım reklam harcamalarını kısarlar. Sonra da içeri dışarı eğitime gönderilen insanların masrafları bütçeden kesilir. Böylece kupkuru, hiçbir zenginliği olmayan, kapılarını kapatıp krizin geçmesini bekleyen yapılar ortaya çıkar. Oysa kriz böyle geçmez. Kriz böyle geçer ama krizden çıktıktan sonra yine ortada kalırsınız. Krizi fırsata dönüştürmekten söz ediyorlar. Kriz fırsata şöyle dönüşür: O dönem süresince eksiklerinizi tamamlayacak şekilde, yani insan kaynakları, eğitimler ve yatırımların tamamlanması konusunda ciddi şekilde çalışırsanız kriz fırsata dönüşür. Kriz faydalı geçer. Ama tabii o da yaraya kısa d önemlimerhem olabilir. Tabii bana göre ülkenin topyekûn örneğin 30 yıl sonrasının planlamasını yapması gerekir. Yani yapısal sorunlarını tamamlamış, çok kaliteli insan gücünü bulup çıkartıp onlara yatırım yapan Türkiye kazanır. Bunları yapmak öyle pahalı da değil.

TERSİ DON KİŞOT'LUKTUR

* Niye peki patronlar kriz korkusuyla ilk önlem olarak adam çıkartmak ya da tanıtımları kesme yoluna gider?
Bu biraz da sürüye uyma psikolojisi. Bir nevi devrimdir tersini yapmak. Böyle aykırı fikirler ortaya çıkar ama devletin ağırlığının olduğu ve cezalandırdığı bir ortamda; yani vergilerin olduğu, teşviklerin olmadığı bir ortamda sanayici çıkar ve ortaya böyle bir şey söylerse idealist olur, kaynaklarını buraya aktarırsa Don Kişot olur. Konsensüsün bir tarafta kamu, öte tarafta özel sektör olmalı ve birlikte 15 yıllık planlar çerçevesinde yapılacakları sıralaması şart. Şu şu şu yapılacak ve ona herkes katkıda bulunacak diye. Yoksa bireysel olarak bir patronun bunu söylemesi ancak kendini tatmin eder ya da 'ay ne güzel fikir' diye alkışlanır ama uygulamaya dönmez.