11 Eylül Amerikalılar için yas değil defile günü olacak
Talihsiz bir kazayla kopan parmağı zamanında yapılan müdahaleyle dikilen Atıl Kutoğlu, 11 Eylül'de Amerika'daki defileye hazırlanıyor. Amerikalılar o gün yas tutmayacak anlaşılan
Atıl Kutoğlu'nun geçtiğimiz ay parmağının koptuğunu biliyor muydunuz? Evet ünlü modacıtasarımcı Atıl Kutoğlu. Evet o. Yurtdışında Türk bayrağını podyumlara taşıyan kişi. Duyduğum zaman içim cız etti. Bir tasarımcıdan, elini sürekli kullanan bir sanatçıdan bahsediyoruz düşünsenize. Üstelik kopan parmak sağ elinin başparmağı. Nasıl mı olmuş Atıl yabancı bir konuğunu İstanbul'da ağırlıyormuş. Konuk da konuk hani. Dünya aristokrasisinin önde gelen isimlerinden Prenses Ira von Fürstenberg. Avusturya Prensesi ama aslında yarı İtalyan yarı Avusturyalı. Prensesi Çırağan Sarayı'na yemeğe götüren Atıl, gecenin bitiminde prensesi uğurlamak için kapının önüne çıkmış. Yanlarında başka arkadaşları da varmış. Sonrasını onun ağzından dinleyelim; "Elimi otomobilin hemen kapısına koymuşum herhalde. Prenses de bilmeden hızla kapıyı kapattı. Bir anda korkunç bir acı hissettim. Ama acıdan daha korkuncu parmağımın koptuğunu görmemdi. Apar topar Amerikan Hastanesi'ne gittik. Bütün doktorlara ve hemşirelere yalvarıyorum, diyorum ki 'Aman dikkat edin, lütfen iyi dikin, ben modacıyım biliyorsunuz değil mi? Benim yakın bir zamanda defilem var, çalışmak zorundayım.' İnsan böyle bir şey başına geldiğinde ilk önce inanamıyor sonra bir panik başlıyor tabii, acaba eskisi gibi olmazsa diye." Amerikan Hastanesi'nin doktorları işini yapmış, parmağı da yerine dikmişler de Atıl rahat bir nefes almış. İlk gördüğümde eli dirseğine kadar alçı içindeydi. Bugünlerde o alçı da çıkmış, sadece başparmağını kaplayan bir bandaj, onun altında ise metal çubuklar var. Biliyorsunuz Atıl Kutoğlu yerleşik olarak Viyana'da yaşıyor ama dünyayı geziyor, Türkiye'ye de sık sık gelip gidiyor. Geçtiğimiz hafta Atıl'ın başına geleni duyan Avusturya'nın önde gelen gazeteleri bu olayı okurlarıyla paylaşırken güzel başlıklar atmışlar. Bir tanesi beni de duygulandırdı doğrusu: "Modatörümüz yaralandı." Avusturyalılar, her fırsatta Türk'üm diyen Atıl'ı gerçekten de bağırlarına basmışlar. Güzel başlık değil mi? Şimdi benim bu yazıya daha iyisini bulmam gerekiyor.
Bu ayki InStyle Dergisi'ni karıştırırken gözüme bir kokteyl elbisesi çarptı. İnsan biraz meraklı olunca "Kimdir tasarlayan", "Nedir kumaşı", "Parası kaçtır" diye öğrenmek istiyor. InStyle Dergisi şu anda Amerika'nın en çok okunan kadın dergilerinden. Kılı kırk yararak iş yapıyorlar. Alışveriş sayfalarına girebilmek için modacılar sıra bekliyor. Beğendiğim elbisenin tasarımcısı ise gülümseyip gurur duymamı sağlayan birisi oldu: Atıl Kutoğlu. Düşünsenize dünyanın önde gelen moda ya da alışveriş dergilerinde Türk modacıların ürünlerini görebilmek artık mümkün. Hem de öylesine bir şeymiş gibi rutin. Ben Atıl'a bunun beni ne kadar heyecanlandırdığını anlatıyorum, o ise sakin dinliyor. Aslında tasarım sadece dergiye girmekle kalmamış çok da beğenilmiş. Dergi piyasaya çıktığı hafta tam 900 adet sipariş gelmiş aynı elbiseden. Üstelik elbise öyle çok ucuz da değil, 600 dolar civarında. Atıl "Bugün aynı elbisenin siparişlerine yetişemiyorum" diyor. Neden? Çünkü kumaş Paris'ten geliyor ve ellerinde aynısından kalmamış. İnsanın böyle ortamlarda Türk'lüğü mü kabarıyor nedir? "Niye bizim kumaş firmalarıyla çalışmıyorsun" diye soruverdim. (Bu bende alışkanlık halini aldı. Geçen hafta da Starbucks'ın patronuna "Türk kahvesi ne zaman başka ülkelerdeki dükkanlarınızda satılacak" demiştim. İnsan yaşı ilerledikçe daha mı ülkesine düşüyor nedir?) Atıl sadece bir Türk kumaş firmasıyla çalışıyormuş; Bossa. Bossa, Sabancı Holding şemsiyesi altındaki en eski kuruluş aslında. Çin krizinden etkilenmemek için hedefini ihracat olarak koymuş. Bossa dünyanın en önemli markalarına kumaş yolluyor. Örneğin, Calvin Klein, Mango, Lacoste... Şimdi Atıl Kutoğlu ile el ele vermişler. Atıl Bosso'nın geliştireceği kumaş ve konfeksiyon ürünleri konusunda önceden yönlendirme yapacak, Bossa ise en güzel kumaşını Atıl Kutoğlu için üretecek daha ne olsun?
Eylül'ün 11'inde Atıl yeni koleksiyonunu New York'ta görkemli bir defile ile tanıtacak. Tarihe bakar mısınız 11 Eylül. Amerikalılar unutmayı beceriyorlar. "Yas tutmak yerine, hayat devam ediyor" mesajı verip kötü hatırladıkları günleri özel organizasyonlarla sıradan bir günmüş gibi sunabiliyorlar. Alkışlamak lazım ama ben kendi adıma eğer bir yakınımı kaybetseydim unutabilir miydim, bilemiyorum. Zor bir soru. Hangisi doğru, onun da cevabı yok aslında. Sadece her şeye rağmen hayat devam ediyor. Atıl bir taraftan parmağının verdiği sıkıntı ve moral bozukluğuyla başa çıkmaya bir taraftan da yeni koleksiyonun son parçalarını tamamlamaya uğraşıyor. Bu arada Atıl Kutoğlu'na sponsor olan Turquality projesine de şapka çıkarmak lazım. Sadece Atıl değil, Dice Kayek, Hüseyin Çağlayan da var. Bakan Kürşat Tüzmen ile İTKİB, modacılarımıza dünyada nefes alabilmeleri için maddi destek sağlıyorlar, müthiş... 11 Eylül'deki defileye gelince... Meraklılar şimdiden yerlerini ayırtmışlar bile. İlgi büyük. "Peki ismini rahat telaffuz edebiliyorlar mı" diye soruyorum, Atıl gülerek cevap veriyor. "Yoshi Yamomoto'dan çok daha basit benimkisi. Hem yabancılar ismimi çok daha egzotik ve şiirsel bulduklarını söylüyorlar, benim de işime geliyor." Nasıl sesleniyorlar sana? "Atil Kutoglu."
|