Ölmekten korkma yaşanmamış hayattan kork!
Filiz Akın'ın yaşam savaşını inanılmaz saygı ile izliyorum. Sevgili arkadaşım Duygu Asena'nın beynindeki tümörle dalga geçmesine ise bayılıyorum... Tümör dedim de bizim Beşiktaşlı Tümer'den söz etmek istiyorum. Beşiktaş deplasmandan dönerken bakıyorum bizim Tümer'in elinde Duygu Asena'nın bir kitabı. "Bu nedir?" diyorum. "Karım verdi, okuyorum. Sonra beni imtihan edecek" diyor. Bu hoş olayı Duygu'ya anlattım. Sonra da Duygu ile Tümer'in tanışmalarına aracılık ettim. Her neyse konu bu değil. Konu şu hayattaki yaşamın acı ve kötü süprizleri. O kötü şakaları sıkça yaşamış bir uzman olarak yazıyorum. Bundan beş yıl önce kolon kanseri olduğum zaman şoka girdim. Savaştım!... Bu olaydan iki yıl sonra bu kez karaciğer kanserine yakalanınca daha çok savaştım! Bundan üç ay önce akciğer kanserine yakalanınca biraz sarsıldım. İtiraf edeyim çok korktum. Hatta, "Galiba en iyisi ölmek" dedim. Ameliyat masasında neredeyse vücudunun yarısını bırakmış biri olarak şimdi hangi noktadayım bilmiyorum. Geçtiğimiz günlerde beni bıktıran kemoterapi tedavisini yarıda kesip "Benden bu kadar" dedim. Teslim mi oldum yoksa kanserden hiç korkmuyor muyum bilmiyorum. Doktorlar diyorlar ki; "Gel bakalım... Garanti olsun diye şu tedavileri yapalım." Tedavi dediğin engizisyon mahkemeleri sonrasında çekilen işkence gibi. Peki diyorum, şu garanti işi olmazsa ne olur? Söyledikleri şu an Filiz ile Duygu'nun yaşadıkları. İşi espriye döküp "Kanser beynime sıçramaz" diyorum. Böyle dedikten sonra basıyorum kahkahayı: "Ben de beyin yok ki!" Aslında yaşam nedir ki!.. Bu yüzden kendi kendime söyleniyorum. Ölmekten korkma yaşanmamış hayattan kork. Böyle söylüyorum ya.. Kendi kendimi motive ediyorum; öyleyse, sadece hayatı yaşa... Peki hayatın neresinde nasıl bir yaşam derseniz, işte onu çözmüş biri değilim. Sadece geçmişe bakıyorum; gülümsüyorum. Sonra da geleceğe bakıp gülümsüyorum. Bir şeyi hep düşünüyorum. İsmini bile bilmediğim, satırlarını bile hatırlamadığım bir şiir aklıma takılıyor. Satırları bile hatırlamıyorum ama şair ölüm sonrası yaşananları anlatıyor. Adam ölüyor. Evindeki bir odada üstü örtülüyor. O odaya karısı bile giremiyor. Çünkü korkuyor. Çocukları da öyle. Hatta sevenleri, en yakını dostları da öyle. Adam isyan eder gibi söyleniyor; "Benden niye korkuyorsunuz? Sen, karım... Daha birkaç saat önce seninle sevişmiyor muyduk!.." Galiba ölümün ismi bile insanı korkutuyor. Öyleyse unutalım ve gülümseyerek Nazım'dan bir satır söyleyelim: Yaşamak güzel şey be kardeşim! MESAJ; Sevgili Filiz. Yüzünü hiç görmedim. Sesini hiç duymadım. Sadece filmlerden o gülümseyen yüzünü biliyorum. Bir de Cumartesi Sabah'taki yazılarında anlattığın o harika mesajların takipçisiyim. Sen, Duygu... Zaten sen hayatın hep o güzel yüzünü yazdın... Kıdemli bir kanserli olarak yaşadığım bir olayı anlatayım. Hastane koridorlarında dolaştığım günlerde sevgili Profesör Fuat Demirelli; "Bak şu kadına" dedi, "Kanseri kocasının sevgisi sayesinde yendi ama kocası terk edince tekrar hastalandı. Şimdi iyileşmesi çok zor. Çünkü kadınları yaşatan sevgidir." Elbette biliyorum ki Filiz ve Duygu sevgi selinin içindeler. Şu an yüzerek karaya çıkıyorlar. Başaracaklar da!...
|