İstavrit!...
Biraz önce denizden çıkmıştı. Ölmesin diye su dolu bir leğene konulmuştu. Biraz önce Boğaz'da birlikte yüzdüğü arkadaşlarıyla birlikte gidiyordu. Ölen arkadaşları bir kağıt torbada, yaşayanlar ise içine biraz su konulmuş naylon torbada... Biliyordu ki su dolu naylon torbaya konulsa bile sonu belliydi; Oksijensizlikten ölecekti. Sonra da bir ızgarada ya da yağda kızaracaktı! Afiyet olsun efendim! İstavritin yanında biraz roka ve soğan, elbette rakı... Bizim hikayemiz böyle başladı ama böyle bitmedi. O karanlık günlere dönelim. 12 Eylül öncesine. Beşiktaş'ta Yıldız takımı vardı. Amatördü ama önemli bir futbol kariyeri vardı. Antrenörü ise "Mahallenin ağabeylerinden" Zekai'ydi. Ağabey dedi: "Yarın maçımız çok önemli. Çocuklar kahvede toplandı. Gel biraz moral ver." "Birazdan gelirim" dedim. "Ablan evde istavrit bekliyor. Geçerken uğrar, çayınızı içerim." Elde içi su dolu istavritlerin son kez oksijen soluduğu naylon torbayla kahvenin merdivenlerine dayandım. İşte o an bir istavrit naylon torbayı deldi. Kendini dışarı attı. Elbette öldü. Sonra bir istavrit daha... Naylon torbanın suyunu boşalttım, tüm istavritlerin ölmesini bekledim. Ölmediler... Tekrar torbaya koydum. Birkaç damla su, o istavritleri birkaç dakika daha yaşatacaktı. "Olmadı bu iş" dedim. Merdivenlerden geri döndüm. Amaç istavritleri sokak ortasında dökmeden eve götürmek. Köşeyi döndüm yürüyorum. Kendi kendime söyleniyorum, "yarın maçlarına gider Zekai Hoca ve talebelerine tatlı bir sürpriz yaparım. Böyle daha iyi dedim." Hayalimde kızarmış istavritler ve yanında bir duble rakı. Güüüümmmmmmmm! Kahveden gelen bomba sesi bu. Sonra insanların çığlıkları... Geri dönüp bakamadım. İstavritler sessizce ölürken, insanlar çığlık çığlığa. Oysa ikisi de canlı. Ertesi sabah maça gitmek için evden çıktığım zaman korkunç gerçek suratıma patladı. Aynen o istavritler gibiydim. Bir yudum oksijen alabilmek için sanki naylon torbayı delen bendim. Evet, evet bir istavrit balığı gibi çaresizdim. Hikayenin özeti; Yıldız takımını antrenörü Zekai Hoca talebelerine yarınki maç hakkında konuşma yaparken masanın altına konan bomba patlamış. Takımın yarısı yok! Eğer o istavrit balığı naylon torbayı delip çıkmasa ben de yokum! Çayımı içip çocuklar yarın ki maçı kazanırız derken, ben de havaya uçanlardan biri olacaktım! Simdi söyleyin lütfen; İstavrit balığı benim hayatımı kurtarmak için mi o naylon torbayı delip kendini dışarı attı... Yoksa kendi hayatını mı? Aradan yıllar geçti... Ne zaman Beşiktaş İskelesi'ne gitsem o hüzünlü gün aklıma gelir. Yıldız takımı aklıma gelir.. Zekai Hoca aklıma gelir. Oynanmayan o şampiyonluk maçı aklıma gelir. Size bir şey söyleyeyim mi; o günden sonra Beşiktaş iskelesinin önünde bir daha istavrit balığını leğenler içinde görmedim. Dahası; istavrit tutan balıkçıları...
|