Ölürken acı çekmeyen tek canlı balıkmış!
Çocukken kınalı bir kuzu almıştık. Günlerce elimle besleyerek büyüttüm. Kurban bayramında törenle kurban edildiğini gördüğüm gün içimden bir şeyler koptu. Bu nedenle hayatım boyunca hiç kurban kesmedim. Ne zaman kurbanlık koyunları görsem babamın dualar eşliğinde kestiği kınalı kuzumun o an çektiği acılar gözümün önüne gelir. Bu nedenle hayvanların ölümüne insanın ölümü gibi üzülürüm. Galiba bu duyarlılığım balıklar için geçerli değil. Çünkü balıkların ölürken hiç acı çekmediklerini öğrendim. İnanılmaz mutlu oldum. Komik işte. İnsan ölümden mutlu olur mu! Balık sanki Tanrı'nın insanlara sunduğu bir hediye.
Kadınları tarif ederken, "Balık etinde..." diye tanımlamamız herhalde ondandır. Ben "Tavuk eti" ya da "Kuzu eti" benzetmesinin yapıldığını hiç duymadım. Balık tutmaktan inanılmaz keyif alırım. Çünkü balık tutmakta bir zeka ve yaratıcılık vardır (Efendim, teknolojinin yarattığı iyi bir silah buluyorsunuz. Sonra da vurduğunuz aslanın kafasına ayağınızla basarak fotoğraf çektiriyorsunuz. İşte benim en nefret ettiğim görüntü bu!). Balık tutma keyfimi bilen Asım Kaptan "Hadi orkinosa gidiyoruz" dediği zaman müthiş heyecanlandım. Malzemeler hazırlandı. Yiyeceklerden sorumlu Yusuf ve Koral malzemeleri aldı. Alkolden sorumlu Sulhi de rakı ve bira stoklarının tamamlandığını ilan edince çanlar çaldı. Bodrum'dan Yunan adalarına doğru giderken rakılarla yıkanan sırtılar atıldı. Şu "Sırtı" dediğimiz şey misinanın uçuna bağlanan Japon harikası balıklar. Orkinosları kandıracağız ya... Kanıyorlar da...
Bodrum'un sarı yaz denilen o muhteşem havasında ilerliyoruz. Asım Kaptan dürbünü verdi, "Yelkovan kuşlarını izle" dedi. Bir baktım, sancak tarafında kuşların sanki dans eder gibi uçtuğunu gördüm. Asım Kaptan "Vira beyler" dedi. Balık orada. İnanmayacaksınız ama binlerce balık suyun üzerinde eğleniyordu... Yukarıda yelkovan kuşları, deniz üstünde bizler... Orkinosların peşine takılmıştık. Asım Kaptan yorulmayalım diye oltalarımızı daha ince misina ile tekneye bağlamış. Balık yakalandığı zaman 'çat' diye o ince misina kopacak. Koptu da. Bir müthiş telaş. Teknenin motorları stop edildi. Sonra Asım Kaptan ellerine eldiven giyip misinayı çekmeye başladı. Ben de elimde fotoğraf makinesi bekliyordum. İşte o an denizin içinde gümüş parlaması ile orkinosun bir gelişi var ki... Balığı tekneye aldık, iğneyi ağzından çıkardık. Sonra da kanı aksın (Kanı akmazsa balığın eti siyahlaşıyor ve lezzeti yok oluyor) diye balığı kuyruğundan bağlayarak yüksekçe bir yere astık. Bu bir zaferdi. Ama tadını çıkaramadık. Müthiş fırtınayla kendimizi zorla Çökertme Koyu'na attık. Akşamında ise...
Törenle balıktan her türlü yiyecek yaptık. Ertesi gün hava düzeldi. Göcek'e doğru yola çıktık. Rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın yaz çalışmalarını sürdürdüğü Otluk Koyu'ndayız. Dönüş yolunda oltalarımız denizde. Ama balık yok. "Bu işte bir uğursuzluk var" diyen Çöpçü Kaptan misinaları bu kez viski ile yıkadı. Sonuç tam bir skandal. Dönüşte "Av nasıl geçti?" diyenlere çok şey anlattık. Bizim asistan kaptan Ferhat "Yakaladığınız balığın kuyruğu nerede?" diye şüpheyle sorunca "Kedi kaptı" dedim ve ekledim: "Kuyruk yok, fotoğraf var." Yaşasın teknoloji! Sahi Sevgili Sulhi'ye niye "Çöpçü" diyorum biliyor musunuz? O güzel insan Koç Vakfı'nın "Denizleri Temiz Tutalım" teknesinin kaptanı. İşi, bizlerin kirlettiği denizi, topladığı gönüllülerle birlikte temiz tutmak. Deniz dedik ya... O güzel koylarımız inanılmaz kirleniyor. O mavilik ölüyor, balıklar ölüyor... Galiba Bodrum'un o deli mavisine hasret kalacağımız günler çok yakın...
|