| |
Kötü zamanlar gençliği
Mutsuz, bencil, maddiyatçı, apolitik ve kaygılı: Gençliğimizin çizdiği tablo bu. İzmir'deki Uluslararası Stratejik Araştırma, Eğitim ve Danışmanlık Merkezi'nin, 1980, 1990 ve 2000'lerin gençliğinin profilini çıkarmak amacıyla değişik zaman dilimlerinde yaptığı "Gençlik nereye koşuyor" başlıklı araştırmalardan üçüncüsünün sonuçları içimizi sızlattı. Geleceğimizin güvencesi gençlerimizin uçurumun kıyısında olduğunu anlamak için birkaç veriye bakmak yeterli. Buyurun. Öncelikle gençlerimiz mutsuz ve bu mutsuzluk giderek derinleşiyor: "Mutlu musunuz" sorusuna 1980'lerin gençliğinin yüzde 65.4'ü "evet" yanıtını vermişti. Bu oran 1990'lar gençliğinde yüzde 41.8'e indi, 2000'lerin gençliğinde ise 39.76'ya. İkinci gerçek: Gençlerimizde çok ciddi bir değer kayması var. 1980'lerin gençliği toplumsal önceliklerini, önem sırasına göre şöyle sıralıyordu: "Sevgi, özgürlük, eşitlik, eğitim, iş, demokrasi..." 1990'larda bunların tümü bir yana atıldı, "Zenginlik" ilk sırayı aldı. Şimdi yine "Zenginlik" başta, hem de arayı iyice açmış olarak. Köşe dönme paniği "Nasıl zengin olunabilir" sorusunun cevapları, bu olumsuz değişimi, çok daha çarpıcı olarak ortaya koyuyor. 1980'lerin gençliği zenginliğin yollarını "İyi bir eğitim" ve "Ticaret" diye sayıyordu. Bugün ise zenginleşme yolları olarak "Miras", "Şans oyunları" ve "Politika" görülüyor. Açarsak, ailesi zengin bir eş bulmak ya da "loto-toto-piyango"ya bel bağlamak veya nüfuz suiistimali yoluyla köşe dönmek için siyasete girmek... Araştırma koordinatörü Prof. Dr. İbrahim Armağan, gençlikteki yozlaşmayı "değer bunalımı"na bağlıyor: "Gençlik geleneksel değerler sistemini elinin tersiyle itip, Türkiye'de henüz oturmamış ve özümsemediği Batı'nın renkli gördüğü değerlerine yöneldi. Ne batılı, ne Türk, kayıp bir kuşak var karşımızda..." Toplumbilimciler bu durumu "Sarhoş gemi sendromu" diye tanımlıyorlar. Açlık ve yoksulluk sınırı büyüdükçe, zengin vitrinlerin sıralandığı caddeler diplomalı işsizlerle doldukça, kuşkunuz olmasın, bu yalpalama daha da şiddetlenecek. Küresel kırılmalar Bunlara bir de -henüz Türkiye'de pek tartışılmayan- küreselleşmenin neden olduğu "değer değişimleri"ni eklemek gerekiyor. Üç gün önce "Le Figaro" gazetesinde bir genetikçi ile bir toplumbilimcinin tartışması yayınlandı. Konusu: Küreselleşme sürecinde değer bunalımı. İşte Axel Kahn ve Jerome Binde adlı uzmanların gözlemleri; "Eskiden savaşlarda askerler ölür, sivillere zarar vermemeye özen gösterilirdi. Şimdi 'Sıfır ölü' kavramı geliştirildi. Bu, sivil-asker, kadın-erkek, büyük-çocuk ayırımı yapmadan bombalarla, füzelerle düşman taraftan mümkün olduğu kadar çok insan öldürülmesi, kendisinin ise hiç zayiatla karşılaşmaması anlamına geliyor. Oysa insan haklarının ilk sırasında 'Hayatların değerinde eşitlik' sayılıyor." "Küreselleşmenin tüm dünyaya zenginlik götürmeyi amaçladığı söyleniyor. Yalan! 6.3 milyar insanın yüzde 80'i bu zenginliğe asla ulaşamayacak. Çünkü yeryüzündeki nüfusun 20'de 1'inden daha azını oluşturan Amerikalılar dünya enerjisinin yüzde 20'sini yutuyor. Diğer halklar da Amerikalılar'ın yaşam düzeyine gelirse, dünya enerji tüketimi beş kat artacak. Bu da gezegenin sonu demek." "Dünya liberalizmin amaç ve imkanlarını karıştırdı. Liberalizmin babaları Adam Smith ve Montesquieu, zenginliği mutluluğun aracı olarak tanımlamışlardı. Bugün ise zenginleşme araç değil hedef oldu." Gençlerimizin işi zor; büyük düşünür Friedrich Nietzsche'nin ifadesiyle, "Değerlerin günbatımı"nı yaşayacaklar...
|