| |
|
|
Hakimler ve sitemler
Sevgili Hıncal Uluç'un bu köşede yayınlanan "Bir vize öyküsü" başlıklı yazıdan sonra yaptığı "Bu işin peşini bırakma" uyarısını unutmuş değiliz. Yargıç ve savcıların maaşlarından söz ediyoruz. Zaten yargı mensuplarının ulaştırdıkları sessiz çığlıklar bize görevimizi hatırlatmaya yetiyor. O yazıdan bu yana üç haftayı aşkın süre geçmesine rağmen, e-mail'lerin arkası kesilmiyor. Sadece onlardan mı; kamuda görevli hekimler, mimarlar, mühendisler, avukatlardan da. Hakim ve savcılara 121-207 milyon lira arasında ek zam yapılmasına ilişkin tasarının Meclis'teki görüşmelerinde bir yararı olur umuduyla bu e-mail'lerden bazı bölümler aktaralım: "Trilyonluk davalara tüm dürüstlüğüyle bakan ve karara bağlayan biz yargıçlar 1 milyar gibi ücrete çalışıyoruz. Bu ücretten, şahsım için söylüyorum, 300 milyon lira kira veriyor, iki çocuk okutuyorum. Bu kirayla İstanbul'un ancak varoş bir semtinde oturabiliyorum. Sinir hapı kullanmazsam işlere yoğunlaşamıyorum." "15 yıllık hakimim. Adliyeye giderken yanımda araçla durup 'Götüreyim mi hakim bey' demiyorlar mı, yerin dibine geçiyorum." "Bankaya kredi almaya gittim. O sırada Tedaş'ta çalışan ilkokul mezunu bir işçi de kredi talebinde bulundu. Banka müdürü yarı şaka yarı ciddi bana 'Arkadaşın maaşı senden yüzde 75 daha fazla. Bizde de itibar paraya göredir, onun işlemi sizinkinden önce gelir' dedi. İşçinin koltukta kasılarak bana bakışını görmenizi isterdim." Gelelim; diğer çalışanların sitemlerine. Elbette onlar da haklı, ücret düzeyleri insanca yaşam için yeterli değil. Yalnız önemli bir nokta var: Kamudaki doktor, eczacı, mimar, mühendis isterse özel sektöre geçebilir. Ama yargıç, savcı geçemez. Adaleti özelleştiremezsiniz. Özelleştiremeyeceğinize göre, adalet dağıtanlara iyi bakmak zorundasınız. Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin'in dün söylediği gibi, "Hakim asgari ihtiyaçlarını karşılayacak gelire sahip değilse, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, kendisini ruhi bakımdan işine veremez..."
|