| |
|
|
Fazla yemek yersen ANAP gibi mi olursun?
Adam yoksul, yalnız ve açtı. İki gündür yemek yememişti. Kar ve yağmur, insanı iliklerine kadar üşüten bir işbirliği içindeydiler. Adam, ceketinin yakasını kaldırarak ve ellerini pantolonunun cebine sokarak, kış mevsimine karşı direnebileceğini sanıyordu. Bu yanlış inanca, adamın altı delik pabuçları bile isyan etmişti. Adam, Taksim'den Harbiye'ye uzanan caddede, ümitsiz ve bitkin, ağır ağır yürüyordu. Birden sert bir fren sesi ile irkildi. Siyah, büyük, "Manda Kasa" denilenlerden bir Mercedes, kaldırımın kenarında durmuştu. Mercedes'in direksiyonunda, bıyıklı, lacivert ceketli bir "Makam şoförü" vardı. Arka kapı birden açıldı. Sarışın, manken vücutlu, üzerinde vizon bir kürk olan güzel bir kadın hışımla indi. Kadın, adamın yanına geldi... Elini tuttu... Nefes nefese konuştu: - Artık tahammülüm kalmadı. Çabuk gel benimle... Hiçbir şey sorma ve benimle gel! Adam şaşkındı... Teslimiyet, bütün hücrelerini sarmıştı. Kadınla birlikte, Mercedes'in arka koltuklarına oturdular. Araba, hızla Şişli'yi, Maslak'ı geçip, Boğaz sahil yoluna indi. Sonra, Büyükdere sırtlarına uzanan bir yola girdi. Adam kadına birkaç kez, "Ne oluyor? Nereye gidiyoruz" diye sormaya teşebbüs etti. Kadın her seferinde, "Sus, tahammülüm kalmadı. Ona göstereceğim ben" diyerek, adamı tersledi. Büyükdere sırtlarında, muhafızlarla korunan ve etrafı yüksek duvarlarla çevrili bir sitenin kapısından geçti Mercedes. İki yanı çınar ağaçları ile bezeli bir iç yoldan ilerledi. Görkemli bir villanın önünde durdu araba. Kadın hışımla indi arabadan... Şaşkın ve sefil ve de aç adamın elini tutup, dışarı çekti. - Gel benimle, dedi. Villanın salonundan yukarı çıkan merdivene yöneldiler. Çıktılar. Kadın bir odanın kapısını açıp, adamı içeri çekti. Bir yatak odasıydı bu. Kadın adama bağırdı, - Çabuk soyun. Artık tahammülüm kalmadı. Soyun ve beni bekle!.. Adam çaresiz soyunmaya başladı. Islak ceketini, ütüsüzlükten soba borusuna dönmüş pantolonunu, kirden esmerleşmiş gömleğini, delik ayakkabılarını çıkardı. Bir donla kalmıştı... Bir deri, bir kemikti... Uzamış sakallarının gölgesi vuruyordu her biri birer çizgi halinde derisini zorlayan kaburgalarına. Zayıflıktan çubuklaşmış bacakları, korkudan ve heyecandan titriyordu. Yatak odasının kapısı hızla açıldı. Sarışın, güzel kadın, bir çocukla girdi içeri. Şımarık olduğu her halinden belli, 4-5 yaşlarında, bir erkek çocuğun elinden tutmuştu. Daha doğrusu, çocuğu sürüklüyordu. Kadın, eliyle çıplak bekleyen adamı çocuğa göstererek bağırdı... - Yemek yemezsen, işte bu adam gibi olursun. Görüyor musun? Hala yemek yememek için direnecek misin? Sonra adama dönüp bağırdı kadın, - Çabuk giyin. Defol buradan. NOT: Önceki gün AK Parti Bursa milletvekili Altan Karapaşaoğlu, partisinin grup toplantısında milletvekillerini uyaran bir konuşma yapmış... Şöyle demiş Karapaşaoğlu: - Eş-dost yakınlığını kullanan bazılarının devlet ihalelerini aldığı ve sonra başkalarına devrettiği söylentileri, kulağımıza geliyor. Biz de ANAP'a benzemeyelim. Bazı bakanların, isimleri yolsuzluğa bulaşan bürokratlara görev verdiğini duyuyorum. Biz AK Parti olarak yolsuzlukla mücadele için iktidar olduk. Dikkatli olmalıyız. ANAP'a benzersek, sonumuz da ANAP gibi olur. Ben Altan Karapaşaoğlu'nun "Aman ANAP'a benzemeyelim" şeklindeki uyarısını okuyunca, aklıma yukarıdaki hikaye geldi. Siz sayın okurlarımla da, bu hikayeyi paylaşmak istedim.
|