Turizm sezonu açılırken
23 Nisan tatilinden de yararlanarak kızımı Floransa'ya götürdüm. Rönesans'ın doğum yeri olan bu kent, henüz nisan ayında Amerikalısı'ndan Japonu'na kadar turist kaynıyordu. Herhangi bir müzeye girmek için bu mevsimde dahi bekleme süresi en az yarım saatti. Lokantalarda günler öncesi rezervasyon yaptırmadan yer bulmak olanaksızdı. Üstelik Liret'ten Euro'ya geçen İtalya'da fiyatların bir anda iki-üç misli arttığını da akılda tutmak gerekiyor. Eminim ki aynı tablo Paris, Roma ve Londra için de geçerliydi. Türkiye Özal'ın reformları, uzak görüşlülüğü ve vizyonu sayesinde turizmde iddialı bir ülke haline geldi. Ancak turizmimiz hâlâ güneş, deniz, rakı ve kebap etrafında dönüp duruyor. En büyük gelir kaynağı turizm olması gereken İstanbul'da otel fiyatları komik denecek kadar ucuz. Dev bir metropol haline gelen İstanbul'un henüz bir çağdaş sanat müzesi yok. Var olan müzelerimizi ise ne kadar iyi kullandığımız tartışılır. İstanbul'un en önemli turizm merkezi tarihi yarımada, seyyar satıcıları, bakımsız binaları, düzensiz trafiği ile bir döküntü abidesi halinde. Türkiye, turizmden mutlaka büyük gelir elde edecek. Turizmin bir sektör haline gelmesinin temel koşulları, yani gerek tarihi zenginlik, gerek otel kalitesi, gerek insanlarının misafirperverliği bu ülkede mevcut. Ancak Türkiye henüz kentlerini pazarlayamıyor. Pazarladığını iddia ettiği Güney'de ise komik işler yapıyor. İnsanlar milyonlarca dolar harcayıp Akdeniz sahil şeridine 5 yıldızlı tesisler yapıyor, turist sokağa çıktığında Afrika kalitesindeki yollarla karşılaşıyor. Böyle bir tablo da otellerin daha iyi fiyata pazarlanması önünde büyük bir engel oluşturuyor. Ancak daha önemlisi, yukarıda belirttiğim turizmde kültürün yerinin yok denecek kadar az olması. Burada İstanbul'un özel bir yeri var. Çünkü kültür turizminin merkezinin İstanbul olması kaçınılmaz. Bugün İstanbul'da Başbakan'ın onayladığı, desteklediği, sevip saydığı bir belediye başkanı var. İstanbul'un bu tarihi fırsatı kaçırmaması gerekiyor. Bu dönem, İstanbul'un dünya çapında pazarlanıp kendi başına milyarlarca dolarlık bir turizm geliri elde etmesini sağlayacak atılımlara tanık olmalı. Bunun için de ilk önce İstanbul'a uluslararası çapta, sadece mimarisiyle bile ses getirecek bir çağdaş sanat müzesi yapılması gerekiyor. Bilbao örneği, böyle bir eserin kente nasıl artı değer sağladığının bir göstergesi. Tarihi yarımadanın bir an önce bu mezbelelik halinden kurtarılması ikinci önemli adım olmalı. Kabataş-Eminönü sahil şeridinin yaşama kavuşturulması, İstinye Koyu'nun turizm merkezi haline getirilmesi bir İstanbullunun bir çırpıda aklına gelen konular. Turizm, Çin'in bizimle rekabet edemeyeceği tek konu. Başta Rusya olmak üzere komşularımız gelişip zenginleştikçe Türkiye'nin ve İstanbul'un en önemli gelir kaleminin turizm olması çok doğal. Doğanın, tarihin ve coğrafi konumun bize sağladığı bu avantajı ziyan etmemek için şimdiden kolları sıvamamız gerek. Bu dönem bunun için en elverişli dönem. Dilerim, böylesi önemli bir fırsatı kaçırmayız. NOT: İtalya'dayken Fenerbahçe'nin Beşiktaş'ı 3-1 yenmesi siyah-beyazlıları fena sarsmış. Oysa biz Galatasaray'ı hep yeniyoruz. 6-0 yendiğimiz bile oldu. Onlarda hiç böyle depremler olmuyor. Acaba Beşiktaşlılar mı çok duygusal, yoksa Galatasaraylılar mı çok gerçekçi, merak ediyorum.
|