kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Şubat 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Diyanet: Laikliği doğru anlayalım

Yeni Haber
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, ''21. yüzyılda Türkiye laikliğinin olumlu meyveler vereceğini belirterek,''Yeter ki laikliği doğru anlayalım ve doğru uygulayalım ve yanlışlarımızı laiklik adına savunmayalım'' dedi.

Bardakoğlu, CNN Türk'te katıldığı ''Eğrisi Doğrusu'' programında gazeteci Taha Akyol'un sorularını yanıtladı.Laikliğin bir siyasi rejim olarak, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olduğunu belirten Bardakoğlu, ''21. yüzyılda Türkiye laikliği çok olumlu meyveler verecektir, buna yürekten inanıyorum. Türkiye laikliği hem İslam dünyası için, hem Batı için çok önemli kazanımlar verecek güçtedir ve böyle bir potansiyele sahiptir. Pozitif bir model olarak görüyorum. Yeter ki laikliği uygularken, laikliği anlarken, onu dinin karşıtı ve din dışı bir ideoloji haline getirmeyelim'' diye konuştu.

Türkiye laikliğini kurum olarak önemsediklerini vurgulayan Bardakoğlu, ''Laiklik içerisinde dünyaya yeni açılımlar getirme potansiyelini
içimizde taşıyoruz. Bu konumumdan ve makamımdan kaynaklanan bir görüşten ziyade akademik görüşüm de o yöndedir. Yeter ki laikliği doğru anlayalım ve doğru uygulayalım ve yanlışlarımızı laiklik adına savunmayalım'' şeklinde konuştu.

Akyol'un toplumun dindarlaştığı yönündeki iddiaları nasıl değerlendirdiğini sorması üzerine Bardakoğlu, şunları kaydetti:''Bu sorunun cevabı hem dindarlıktan ne anladığımıza, hem de dindarlığı nasıl ölçtüğümüze bağlı. Sosyal bilimci gözüyle toplumun dindarlaştığını söylemek zor. Türkiye'de ben hiçbir zaman laikliğin bir sıkıntı olduğunu düşünmedim. Türkiye'de laiklik hiçbir zaman tartışılan bir kavram olmamıştır. Sadece tartışmalar 'biz nasıl uygularsak özgürlükleri, laikliği, dini, devleti, demokrasiyi bir arada ve insanların huzur bulacağı barış içinde yaşayacağı bir şekilde buluşturabiliriz', aslında Türkiye'de sorun budur. Yoksa ki her tartışmayı biz laiklik tartışması ve laiklik zedeleniyor, din elden gidiyor tartışmasına dönüştürürsek hiç bir konuyu sağlıklı düşünemeyiz. En küçük tartışmalarda hemen konuyu laiklik çerçevesine, din çerçevesine, vatan, millet, bayrak çerçevesine oturtursak o zaman hiçbir konuyu sağlıklı tartışamayız. Bunlar üst kavramlar olup bunlara zaten bir şey olmaz. Türkiye laikliği oturmuş bir laikliktir, Türkiye laikliği benimsenmiş bir laikliktir. Türkiye'nin dindarlığı Türkiye'nin Osmanlı'dan beri devam eden çok kalıcı bir tercihidir. Yani Türkiye ikisinden de vazgeçecek değildir. Türkiye demokrasiden vazgeçecek değildir. Din devlet ilişkilerinin Osmanlı'yla alakalı çok uzun geçmişi var.''

Toplumun türban yasağını baskı olarak gördüğü ile ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine Bardakoğlu, ''Bu çetrefil bir konu, ama ben Diyanet
İşleri Başkanı olarak sürekli Müslüman kadınların başörtüsünün dini hükmü nedir konusunda çok açık ve net ifadelerde bulundum. Hep dedim ki,
14 asırdır Müslümanlar kadınların başını örtmesini dini bir gereklilik olarak görmüşlerdir ve genel çizgi, genel manzara budur. Yani bu kişisel
takdirlerden, bakış yönlerinden bağımsız çok net bir resimdir'' diye konuştu.

''Müslümanların dini tecrübesinde kadınların başörtüsü dini gereklilik olarak görüle gelmiştir. Bu tartışılmayacak kadar açık bir veridir''
diyen Bardakoğlu, şöyle konuştu:''Bu düne gitseniz de böyle, bugün baksanız da böyle. Kuzey Afrika'ya gitseniz de böyle, Endonezya'ya gitseniz de böyle. Tabi Müslümanların bu kanaati kendiliğinden oluşmuş değil, Kur'an'la irtibatı var, Peygamberin uygulamalarıyla irtibatı var, Müslümanların bunu anlama tarzlarıyla irtibatı var. Dinin ana kaynağı Kur'an'dır. Onun açıklayıcısı Hazreti Peygamber'dir. Müslümanların bunu anlayış tarzları da bir sosyal veri olarak bizim için önem taşır. Biri çıkıp bana göre Kur'an'da başörtüsü vardır yoktur gereklidir gereksizdir tartışması ayrı bir konudur ama Müslümanların 14 asırdır bunu böyle algıladığı çok açık bir veridir. Bu bir din bilimi işidir. Bu konunun, dini bilginin ve dini bilimlerin konuşulma ve tartışılma üslubu çok önemlidir.''

Bilim tarihinde metodolojiyi ilk kuranların Müslümanlar olduğunu ifade eden Bardakoğlu, son dönemlerde televizyon ekranlarına çıkan din
görevlilerini de eleştirdi. Bardakoğlu, ''Bugün Müslümanlar, bazı ilahiyatçılar, bazı din bilgini olarak tanıtılıp ekranlarda gördüğümüz
şahıslar, maalesef metodik düşünceden ve metodolojik yaklaşımdan biraz uzak, daha çok ekranlara çok çıkabilme kaygısıyla hareket ediyor'' dedi.
Bardakoğlu, insanların değişik zaafları olabileceğini, ama medyanın ve köşe yazarlarının olayı soğukkanlı şekilde algılamasını önerdiğini
kaydederek sözlerini şöyle sürdürdü:

''Yani bir defa 14 asırdır tecrübe böyle gelmiş, beğenirsiniz beğenmezsiniz. Ama bu şu anlama gelmez bir kişinin Müslüman olması için
''ben Müslümanım'' demesi yeterlidir. Namaz kılıp kılmaması, orucu tutup tutmaması, başını örtüp örtmemesi, içki içip içmemesi onun dindarlık
derecesidir, dindarlık duyarlılığıdır. Bugüne kadar bu toplumda namazı kılıp kılmayanı, orucu tutup tutmayanı, ayırmadık. Herkes birbirini
Müslüman olarak gördü. Anadolu'da kimse kimsenin dindarlığını yargılamaz. Ama bazen insanlar bir şey yapmıyorsa 'madem ben yapmıyorum bu dinde yoktur'a getiriyor işi. Bu da doğru değil. Aykırı düşünen şahısları bulup ekrana çıkarmak da marifet değil, doğru değil.
İnsanların zihinlerini karıştırmamak lazım. Sözlüğe bakarak Kur'an ayetlerini açıklamak, Arapça sözlük alıp ayetleri tefsir etmek baltayla
saat tamir etmeye benzer.''

''ŞALVAR VE ÇARŞAF DİNİ BİR GEREKLİLİK DEĞİLDİR''

Akyol'un ''Toplumun yüzde 93'ü başörtülü kadınlardan rahatsız olmuyor ama çarşaf, şalvar gibi şeyler dendiği zaman toplumun önemli bir kesimi
bundan rahatsızlık duyuyor ve genellik tarikatların bunları telkin ettiği yönünde bir kanaat var bunu nasıl değerlendiriyorsunuz'' sorusuna
da Bardakoğlu, ''Şalvar ve çarşaf dini bir gereklilik değildir. Dinin istediği bir kıyafet tarzı değildir. Çünkü din sadece kadınların yüzleri
hariç elleri hariç örtünmesi ile ilgili genel prensip koymuştur. Artık bundan sonrası insanların estetik duygularıyla, şehirleşebilmeleriyle,
kültürleriyle alakalı'' diye cevap verdi.

Şehirlerdeki tarikatların ve dini örgütlenmelerin sadece din ekseninde ele alınmasının yanıltıcı olduğuna işaret eden Bardakoğlu, ''Şehirleşme
süreciyle ve sosyal gelişmeyle alakalı bir olgu bu. Öz eleştiri yapmak gerekirse ülkemizde şehirleşme sürecini yönetemedik. Şehre gelen
insanların yalnızlığını giderecek ara kurumlar oluşturamadık. Daha doğrusu şehirdeki dindarlığı besleyecek o kültür kaynaklarını koruyamadık. Böyle olunca şehre gelip yalnızlaşan insanın tutunacağı dallar gerekti. Sosyal olarak, kimlik olarak, kişilik olarak gelenekleriyle yaşayabilme açısından, şehrin o 'boyalı' hayatına karşı belli bir koruma refleksi oluştu. Bütün bunlar günümüzde dış görünüşte din olarak algılanan ama esasında daha sosyolojik, ekonomik tabanı olan örgütlenmeleri, hayat tarzlarını oluşturur. Her hayat tarzı daha sonra dini gerekçesini kendisi bulur'' diye konuştu.

AA