Belki bir şehir efsanesidir, belki de gerçekten olmuştur...
Olmuş olsa da olmasa da hoş bir anekdottur.
Buna göre Münir Nurettin Selçuk bir gece yarısı arkadaşlarıyla Emirgân'a, çınar altında çay içmeye gelir.
Eylül mehtabının Boğaz'ın sularına yansıması sonucu denizin üzerinde gümüş bir selvinin silueti oluşmuştur.
Münir Nurettin duygulanmıştır.
Kıyıya yürür, denize ve mehtaba bakar sonra da
"Mehtap Gazeli"ni okumaya başlar:
"Aheste çek kürekleri, mehtab uyanmasın, Bir âlemi hayale dalan ab uyanmasın.Ağuş'u nevbaharda, habidedir cihan; Sürsün sabah-ı haşr'e kadar, hab uyanmasın. Dursun bu musiki-i semavi içinde saz, Leyli tarabda bir dahi mızrab uyanmasın. Ey gül, sükûta varmayı emreyle bülbüle, Gülşen'de mest-ü zevk olan ahbab uyanmasın.Değmez kemal, uyanmaya ikmal-i ömr içün, Varsın bu uykudan dil-i bitab uyanmasın." Yazının başında sözünü ettiğim şehir efsanesine göre o sırada Beykoz'dan lüferden dönen bir kayıkta kürek çeken balıkçı bu gazeli duyunca durmuş ve kıyıya doğru
"Münir Nurettin misin be adam" diye bağırmış...
Bu şehrin hafızası Dün İstanbul'un çeşitli meydanlarındaki parti mitinglerini izlemeye çalışırken, bu kentin bugüne kadar neler gördüğünü düşündüm.
Bizans'ın
"Maviler"i ile
"Yeşiller"in kavgalarını da, Osmanlı'nın Patrona Halil'i ile Kabakçı Mustafa'sının ayaklanmalarını da gördü bu kent.
Hatta Vali ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay'ın 14 Mayıs 1950 seçiminin kampanyasında Taksim Meydanı'nda toplanan müthiş kalabalığı işaret edip İsmet İnönü'ye
"İşte Paşam İstanbul" dediğini ve o seçimde CHP'nin trajik bir yenilgiye uğradığını da gördü bu kent.
Ama dün İstanbul'un çeşitli meydanlarında toplanıp değişik partilere verdikleri desteklerini sergileyen kitleler için bütün bunlar ne hatırlarda ne de gündemlerdeydi.
Bu meydanlardaki konuşmacılar ve dinleyicileri için tarihin başlangıcı "29 Mart 2009" olmak durumundaydı.
Siyasetin güncel gerçeklerinde şehir efsanelerine de tarihi oluşturan öykülere de pek yer yoktur.
Ama dün Pazar'dı ve "
Benim İstanbulum" her zamanki kadar güzel ve Yahya Kemal'i ömrü boyunca büyülediği kadar büyüleyiciydi.
"Önümüzdeki hafta yapılacak seçimde kim kazanırsa kazansın, ama asıl kazanan İstanbul olsun" dedim içimden.
Sonra sık sık yaptığım gibi Boğaz'a bakarak Yahya Kemal'in
"Siste Söyleniş"ini mırıldandım kendi kendime...
Siste söyleniş "Birden kapandı birbiri ardınca perdeler...Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler? Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden Firuze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden? Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri; Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri.Bir devri lanetiyle boğan şairin Sis'i.Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi.Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha; Örtün! Müebbeden uyu! Ey şehr! -
O beddua...Hayır bu hal uzun süremez, sen yakındasın; Hâlâ dağılmayan bu sisin arkasındasın.Sıyrıl, beyaz karanlık içinden, parıl parıl Berraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl. Hüznün, ferahlığın bizim olsun kışın, yazın, Hiç bir zaman kader bizi senden ayırmasın."
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 23 Mart 2009, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/23//haber,E8EE958B0C6C49869558830F7E12A94A.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.