Küresel kapitalizmin durumu eski İstanbul yangınlarına benziyor. Üst mahalledeki konakta çıkan ateş kulelerden görülünceye, tulumbacılar yollara dökülene kadar bitişik nizam yapılmış tüm evleri içine alarak alev topu şeklinde ilerliyor. Arka sokaklardaki çoğu ev sahibi de, "Acaba bu kızılca kıyamet, bizim evi de küle çevirir mi, ne yapsam, ne etsem?" diye panikte.
Tulumbacılar ortalıkta koşuşturup duruyor.
Yani dünya pürtelaş...
Dünya pürvelvele...
Bir tek bizde tık yok.
'Bize bir şey olmaz'...
Mezarlıktan geçerken korkudan ıslık çalıyoruz.
Ortada ne uzun vadeli bir plan, ne de tedbir paketi görünmüyor.
Bir arkadaşım anlatmıştı: Köylerdeki yangın ev ev yayılıp insanlar koşuştururken bir yaşlı adam dikkatini çekmiş. Ellerini dua eder gibi kaldırmış, "Allah'ım benim evimi yakma," diyormuş. Sonunda yangın sönmüş. Hem de yaşlı amcanın evinin çok yakınlarında. Amca bu kez şöyle dua etmeye başlamış: "Teşekkür ederim Allah'ım, teşekkür ederim Allah'ım." Umarım biz de amca kadar şanslı oluruz.
GERİSİ TEFERRUAT! Peki dünya kapitalizmin yangınını söndürmeye çalışırken biz ne yapıyoruz? Ankara'nın gündemi terör ve bitmek bilmeyen terör zirveleri. Yani can.
Yani dünya mal derdinde, biz can derdindeyiz! Peki canları kurtarabiliyor muyuz? Yanıtı ne yazık ki "Hayır." Aktütün Karakolu'nun bulunduğu Bayraktepe'de 17 asker şehit oluyor, Genelkurmay'ın açıklaması şöyle: "Savaşta zafer, şehit sayısıyla ölçülmez. Böyle bakarsak Çanakkale şehitlerini açıklayamayız." Sinirlerim dayanmadığı için bir daha okuyamadım, ama açıklama mealen böyleydi. Koskoca Çanakkale Savaşı ile Bayraktepe karşılaştırması. Bir yanda yedi düvele karşı mücadele edilen Conktepe, Kanlıtepe, Tekketepe; diğer yanda Bayraktepe.
İmam osurursa cemaat sıçar! Asker komut verirse 'apoletli medya' durur mu? Hemen manşetten çaktılar: 'Bayraktepe Destanı'.
Çanakkale Destanı olduğuna göre Bayraktepe'nin de olmalı diye düşünüyorlar galiba.
Mal söz konusu olunca "Bize bir şey olmaz,"; can söz konusu olunca 'destan'.
İkisinin de ortak noktası: Hamaset ve sığlık.
Çetin Altan'ın yıllardır vurguladığı gibi "Türk'ün Türk'e gaz vermesi." İktidar baki, gerisi teferruat: İnsanların işsiz kalması, yoksulluk, gencecik çocukların yitip giden hayalleri, annelerin yanan yüreği, Kürt düşmanlığının sokağa düşmesi...
Hepsi teferruat!
TUZAĞA DİKKAT! Şimdi bu 'hamaset severler', bu 'gerisi teferruatçılar' bizi tekrar tuzağa düşürmek istiyor.
Bu ülkeyi 20 yıl geriye götürmek istiyorlar.
İddiaları o ki, 'terörün suçlusu AB uyum yasaları.' Genelkurmay İkinci Başkanı, "AB uyum yasaları elimizi kolumuzu bağlıyor, teröre engel olamıyoruz," dedi. Uyum Yasaları çerçevesinde demokratikleşme yolunda atılan o küçücük adımlardan rahatsızlar. Tekrar olağanüstü koşullara dönmek istiyorlar. Peki elleri kolları bağlı değilken neler yaptılar? Kürt meselesi çözüldü mü? PKK bitti mi? Bu soruların hepsinin yanıtı "Hayır". Bize Susurluk çetesini hatta Ergenekon'u layık gören OHAL'in bilançosu şöyle:
- Çatışmalarda toplam 28 bin 795
insan öldü. 11 bin 753
insan yaralandı. Milli Savunma Bakanlığı verilerine göre ise ölü sayısı 36 bin 140, yaralı sayısı 18 bin 489.
- 5 bin 50 güvenlik görevlisi şehit oldu, 11 bini aşkın güvenlik görevlisi yaralandı, 307 memur öldürüldü. Sivil halktan 4 bin 485 vatandaş yaşamını yitirdi.
- 23 bin PKK'lı öldürüldü.
- Gözaltı süresi 30 güne kadar uzatıldı.
- Toplam 905 köy, 2 bin 523 mezra boşaltılırken yüz binlerce insan göç etti.
- 3 binin üstünde faili meçhul cinayet yaşandı.
- Ekonomik maliyet ise o kadar yüksek ki hesaplanamıyor bile.
Unutmayalım Güneydoğu ve Doğu, 12 Eylül darbesi ve OHAL uygulamalarıyla 'ora' oldu. Kürt sorununu sadece terör ve PKK olarak gören zihniyete teslim olmak bize yukarıdaki tabloyu tekrar yaşatır. PKK ise güçlenerek yaşamaya devam eder.
"Hadi eller havaya!" demeden önce düşünmek lazım!
Yayın tarihi: 12 Ekim 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/12/pz/sever.html
Tüm hakları saklıdır.