"Hayat şoklar düzeyinde algılanır." Hatırladığım kadarıyla Frankfurt Okulu'nun önemli isimlerinden Adorno'nun sözü. Gündelik hayat likit gibi akarken, öküzün trene baktığı gibi bakma halinin ani bir olayla bozulması ve durumun idrakine varma diye tercüme edebiliriz.
'Şoke olmanın', 'dumura uğramanın' konumuzla ilgisi yok. Bu ikisinde zihindeki 'güneş tutulması', karanlık iyice koyulaşırken, burada tam tersine açılma, 'aydınlanma' hali söz konusu. Mesela,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Kürt iken, fındık toplama işinde çalışmak için gittiğiniz Ordu ilinin valisinin talimatıyla kent merkezine girmeniz yasaklandığında içine düşeceğiniz muhtemel durum. Biraz zorlarsak bu 'Almanca' cümleyi, "Türkçeye
başına taş mı düştü?" diye çevirebiliriz! Hani karikatürlerde olur; vatandaşın başına taş düşer ve birden yıldızlar çakmaya başlar. İşte öyle bir
'yıldızlanma hali'.
CHP'NİN KAFASINA TAŞ DÜŞTÜ! Son dönemde CHP de şoklar yüzünden
'yarım aydınlanma' yaşıyor. 'Yarım aydınlanma',
az kuru gibi bir şey yani. Çünkü devlet ile demokrasi tahterevallisinin hep devlet ayağında oturan CHP için, travma sonucu oluşan geçici
'zihin kaybından' çok, geçici
'zihin açıklığından' söz edilebilir. CHP işte bu nedenle demokrasinin 'abc'sini az teleffuz ederken; daha çok aslına rücu edip Recep Peker'in ruhuna Fatiha okutuyor. Asker tarafından devlet partisi olarak kurulan CHP'nin temel misyonu, hep askerle
'elim sende oyunu oynamak' olmuştur. CHP, bu tarihsel misyonunu sadece 1970'li yıllarda Ecevit döneminde terk etti. Sosyalist solun da itelemesiyle 1970'li yıllarda köklü bir iç tartışma yaşayan CHP, Silahlı Kuvvetler ile ilişkisini normal, demokratik toplumlarda olması gereken bir noktaya çekme kararı aldı. Bu tavır, 12 Mart Muhtırası ve 1980 darbesinde alınan net tavırla ortaya çıktı. Baykal döneminde ise gerekirse
'devlet için taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmam' edasıyla aslına rücu etti, ceyiz sandığındaki sararmaya yüz tutmuş ilk gelinliğini tekrar giyip, üstünden çıkarmadı. Ancak son dönemde TSK-CHP evliliğinde çatırdamalar var.
Evdeki kavga sesleri sokağa taştı. Bu da CHP'de yüksek tansiyona neden oluyor. İlk kavga Kuzey Irak harekatı sırasında yaşandı. Kuzey Irak'ta tripleks bir villa alarak evliliğini perçinlemeyi düşünen CHP, operasyonun erken bitmesiyle hayal kırıklığına uğradı. Etrafta ikinci kadın dolaşıyor paniğine kapılan Baykal, harekâtın ABD'nin baskısıyla bitirildiği iddiasıyla feveran etti. İkinci krizin adı ise
'zırhlı Audi savaşı' oldu. YAŞ'tan ihraç kararının çıkmaması ve Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a zırhlı Audi alınması;
"Cumhuriyet tarihimizin en uyumlu, Atatürk ve onun ilkelerinden asla taviz vermeyen ve ulusal her konuda biri birini tamamlayan iki güzide kurumu"nun arasını bir kez daha açtı. Bugüne kadar ne 28 Şubat'ta ne de daha sonraki 'gece yarısı bildirilerinde' demokrasinin 'd'sini çağrıştıran bir tepki göstermeyen CHP, TSK'yı eleştirmeye başladı. Kemal Kılıçdaroğlu, kılıcını çekip zırhlı Audi'ye karşı hücuma geçti.
"Hiçbir kurumun dokunulmazlığı yoktur, TSK her konuda bildiri yayınlamayı alışkanlık haline getirdi," gibi demokrasinin evrensel ölçüleri açısından doğru ama CHP'nin tarihsel duruşu açısından "yanlış" sözler sarf etti. Ama adama
"Kardeşim, bugüne kadar TSK bildirilerine ses etmiyordun, ne oldu kafana taş mı düştü?" diye sorarlar. Evet, görünen o ki CHP'nin kafasına taş düştü, taşlar düşüyor. 5 vakte kadar boşanma olmaz ama evler ayrılabilir. İlişki nekahat dönemi yaşayabilir. Eğer Baykal,
"Ya ben turp gibiyim, iyileştim, şu Ergenekon turuna katılayım," gibi ısrarlarda bulunursa, korkarım evlilik iyice çatırdar.
ATATÜRKÇÜ AYRIMI
Çünkü 'Laik' ve 'Atatürkçü' Baykalı
'Ergenekon'un avukatlığına' soyunurken, 'laik' ve 'Atatürkçü' TSK, Ergenekon operasyonu karşısında sessiz kalmayı tercih etti. 'Atatürkçü TSK', 'Ergenekon Atatürkçüleri' ile arasına ince bir çizgi çekti. Bunu fark eden Baykal, orduya
'balans ayarı' yapmaya çalışıyor. Ama altındaki arabaların balataları yanmış, farkında değil, araba gaz yemiyor. Biraz da bunu fark eden Baykal, Ergenekon destanındaki 'Dokuz Oğuz' gibi
'Dört yanımız düşman çevrili, Ergenekon'u yurt edinmeli' havasından biraz uzaklaştı. Kılıçdaroğlu kılıcını kınına soktu. Araya komşular girdi, gerilim muhtelif yumuşatıcılarla şimdilik azaltıldı. Paparazzilerin yakından takip ettiği, yüksek sosyetenin de merakla didiklediği bu ilişkinin nasıl bir seyir izleyeceğini hep birlikte göreceğiz. Ama
"Buradan CHP, Türkiye ve demokrasi adına iyimser bir sonuç çıkar mı?" diye sorarsanız, yanıt aşağıdaki iyimser fıkrada saklı: Bir evin, biri güzelce diğeri çirkince iki eşeği varmış. Evin sahibi güzel eşeğe daha makul davranırken, çirkin eşeği dövüp, en ağır işlere koşuyormuş. Bir gün güzel eşek diğerine sormuş:
- Anlamadığım bir şey var. Bana daha iyi davrandıkları için bu koşullara katlanıyorum ama sen neden duruyorsun? Çirkin eşek yanıt vermiş: - Adam karısını döverken, seni çirkin eşeğe öptüreceğim deyip duruyor. Ben de umutla o anı bekliyorum.
Yayın tarihi: 17 Ağustos 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/17/pz/haber,117179B8E00040D3ADC9000187C42DA2.html
Tüm hakları saklıdır.