Frankfurt Kitap Fuarı yayıncıları heyecanlandıran, yeni anlaşmaların yapıldığı, yazarların geleceklerinin belirlendiği bir etkinlik.
Çatışmak yerine ebru ahengi yarattık
Frankfurt Kitap Fuarı pek çok tartışmayla birlikte başlıyor. Fuarın açılışının Nâzım Hikmet yerine Yunus Emre Oratoryosu ile yapılması, besteci Fazıl Say ile hükümet arasında gerginlik yaratırken bazı yazarlar da Türkiye'nin fuarda temsil edilişine dair endişelerini gerekçe göstererek Frankfurt'u protesto etti. İşte Günay, Say ve fuara muhalif yazarların görüşleri.....
- Türkiye'nin bu yıl onur konuğu olarak katılacağı Frankfurt Kitap Fuarı tartışmalarla başladı. Bize biraz bu sürecin geldiği noktayı anlatır mısınız? Fuarda neler yer alacak?
- Dünyanın en büyük yayıncılık etkinliğinin onur konuğu olmak kuşkusuz çok önemli. Türkiye, Frankfurt'ta aylardır süren kapsamlı programı ile büyük ilgi görüyor. "Bütün Renkleriyle Türkiye" sloganı ile katıldığımız fuarda Türkiye, kitap fuarı öncesinde olduğu gibi, fuar esnasında da sayısız sergi, konser, okuma programı ve panel ile Almanya'nın kültürel yaşamını renklendirecek, kendi kültür ve edebiyatını dünyaya tanıtmış olacak. Fuara toplam 800 kadar sanatçı ve yazarla katılıyoruz. Frankfurt Kitap Fuarı uzun soluklu bir süreç aslında. Ekimin 14 ile 19'u işin doruk noktası olacak ve ayın 20'sinde süreç tamamlanmış olacak. Bir süreden beri okuma günleri, şiir günleri yapılıyor. Çok ilginç tartışmalar var. Kadınlarla, Türkiye'nin etnik sorunlarıyla, özgürlük sorunlarıyla ilgili tartışma konuları var. Müzik alanında da etkili bir programımız var. Öncelikle, Adnan Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu ile açılış yapıyoruz. İkinci günün akşamı Kudsi Ergüner ve grubunun geleneksel musikimizin çağdaş formlarla icrası olacak. Ayrıca Berlin Popkomm Müzik Festivali'nde üç gün sürecek konserler dizimiz var.
- Frankfurt Kitap Fuarı hazırlık çalışmalarını yürüten Ulusal Komite ile ilgili olarak ne söylersiniz?
- Ulusal Komite içinde Türkiye'nin yayın dünyasının bütün tarafları var. Bu konudaki örgütlenmeler birlikte bir çalışma grubu içindeler. Ve bakanlık olarak biz, bir üye ile temsil ediliyoruz. Yani, esas itibariyle yayın dünyası yapıyor bütün programı. Prestij kitaplarımızın hepsi bulunacak sergide. Edebiyat tarihi sergimiz olacak. Bu sergiyi gezerken Türk edebiyatının bütün serüvenini göreceksiniz. Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Necip Fazıl, Yaşar Kemal, Adalet Ağaoğlu, Türk edebiyatının bütün koridorlarını, yol arayışlarını, bütün fikri ızdıraplarının hepsini birlikte görebileceksiniz.
- Bu tartışmaların odağında ise Nâzım Hikmet Oratoryosu'nun kaldırılıp Yunus Emre Oratoryosu'nun yer alması var. Bu değişikliğe neden ihtiyaç duyuldu?
- Nâzım Hikmet Oratoryosu'yla açılışı Moskova'da Rusya Türk Kültür Yılı'nda gerçekleştirdik. İyi bir gece oldu. Tabii Nâzım Hikmet-Rusya-Moskova bir nostaljik ilişki de var. Ama Türkiye sadece bir orotoryoyla dünya kültür alanında kendini tanıtacak bir sınırlılıkta değil. Çok iyi başka çalışmalarımız da var. Adnan Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu, bir kültür etkinliği için çok daha uygun gözüktü. Komitenin kararını ben de şahsen doğru buldum.
- Bilindiği üzere pek çok yazar ve sanatçı kitap fuarına katılmayı reddetti. "AKP'nin organizasyonu," denildi. Bu şekilde algılanıyor olması neden kaynaklandı?
- Frankfurt Kitap Fuarı ile dünyanın önüne bir siyasi anlayışı değil yayın, yazın zenginliği ve bu zenginlikle temsil edilen "Türkiye" ismini çıkartacağız. Bizi protesto ederek fuara katılmayacaklarını açıklayan yazarlarımız bugün işbaşında bulunan siyasi iktidara zarar vermeye çalışırken, bilmeyerek Türkiye imajına olumsuz etki yapıyorlar. Bakanlığım fuarın maddi alt yapısını oluşturmakta, Ulusal Komite'de Bakanlığımızın bir temsilcisi bulunmaktadır ve Türkiye'nin yayın ve yazın dünyasının çeşitli taraflarından oluşan Ulusal Komite tümüyle sivil inisiyatif çerçevesinde çalışmaktadır. Altını çizerek söylemek istiyorum ki; burada bir siyasi iktidar, bir siyasi anlayış, hükümet, hükümetin bir bakanı, birimi temsil edilmeyecektir.
- Nâzım Hikmet dünyada kabul görmüş bir isim, Türkiye'de hâlâ ideolojik sorun olarak mı yaklaşılıyor sizce?
- Sevinçle görüyorum ki, Türkiye'nin düşünce dünyasının bütün kanatları, eski tabuları önemli ölçüde yıkmış vaziyette. Türkiye, geçmişte küstürdüğü değerlere sahip çıkma konusunda adımlar atıyor. Bu adımları sürdürmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.
- Fuarda bütün renkler bir arada olacak. Kürtçe'den Mevlana'ya, Semah'tan mizaha. Bu, bir yanıyla Türkiye'nin kültürel olarak tanıtılması anlamına mı geliyor?
- Gelenekten bugüne, bugünden geleceğe uzanan Türkiye'nin kültür yaşamını kavrayıcı, kucaklayıcı, çoğulcu anlayışla; ama ahenkli bir anlayışla sunmaya çalışacağız. Bütün kültürümüzle orada var olacağız. Onur konuğu ülke olarak Almanya dışına taşabilecek, dünyada olumlu izlenim bırakabilecek bir çalışmanın kararlı heyecanı içindeyiz. Umuyorum ki bu fuarda, Türkiye'nin bütün renklerinden oluşan çoğulcu düşünce zenginliğini, entelektüel birikimini göreceksiniz.
- Genel bir soru soracak olursam Türkiye'de sanat ne durumda? Hâlâ birtakım yasaklarla karşılaşıyoruz. Bugün ana dili Kürtçe olan sanatçılarımız da dahil kendi dilinde şarkılarını söyleyebilecek mecra bulmakta zorlanıyorlar. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
- Tek tek her yurttaşımızın kültürel zenginliğini bütüncül bir yaklaşımla, bizim kullanmayı sevdiğimiz güzel bir deyimle bir Horasan harcı gibi kucaklamak ve bir ebru ahengi içinde ileriye götürmek istiyoruz. Parçalamadan, birbiriyle çatıştırmadan bir uyum içinde, bir ahenk içinde ileriye götürmek. Bu yüzden, kültür misyonumuzdaki yeni yaklaşımlar ile demokratik ve çoğulcu bir toplumsal düzenin sağlanmasını, ülkemizin huzuru ve insanımızın mutluluğu için son derece önemli görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak her insanımızın maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı doğal ve kutsal bir haktır. Bu hakkın engelsiz bir şekilde ve özgür bir ortamda kullanılması için gerekli olanakların sağlanması, devletimizin vatandaşlarına karşı en temel sorumlulukları arasında olduğu gibi, Anayasamızla da güvence altına alınmış temel bir hak. Henüz bu koşulları yeterince sağlayabildiğimizi, bu hakkın gerçekleştirilmesinin koşullarını bütünüyle ve yeterince sağlayabildiğimizi söyleyemeyiz. Engelsiz ve özgür bir ülke haline gelme çabalarımızı sürdürmeye ve insanımızın bu temel haktan yeterli düzeyde yararlanabildiği bir ülke olmaya yönelik irademizi sürekli canlı ve ayakta tutmak zorundayız. Bu bir değişim ve gelişme sürecidir. Değişimi gerçekleştirmek kadar, gelişmeyi kalıcı hale getirmek de önümüzdeki görevlerden ve asıl zor alan görevlerden birisi.
Yayın tarihi: 12 Ekim 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/12/pz/haber,79576114049443F5AD26CE081B1AA48F.html
Tüm hakları saklıdır.