Çocukluğumda, yani MÖ 1300'lerde! bizim mahallede yaşlı ve aksi bir Şevki amca vardı. Her yaşlının tonton ve sevimli olmadığına dair ilk bilgilerim bu yıllara aittir. Şevki amca, mahallenin çocukları ne zaman top oynamaya başlasa, "Her Türk asker doğar," vecizesine inanmış biri olarak pusuya yatardı. Fonda bir tek 'Ceddin deden neslin baban' marşı eksik olurdu. Amca, çoğunlukla bizim kulaklarla yetinmek zorunda kalsa da, esas hedefi toptu. Aman ne olacak alt tarafı bir top demeyin, o yıllarda üst tarafı da toptu! Topu olan çocuk mahallenin Hakan Şükür'ü gibi dolaşırdı. Bu nedenle, es kaza topu kaptırırsan, yandı gülüm keten helva. 'Zalim Şevki', bıçağını çıkarır, orgazm tadında bir sesle 'kesim mi kesim mi?' diye tuhaf tuhaf inledikten sonra, gözümüzün içine baka baka topu keserdi. Şansımız yaver gider de mahallenin üniversiteli ağabeylerinden biri olaya tanık olursa yırtardık. O yıllarda üniversiteli olmak itibarlı bir durumdu, iktidardan bir tür pay almaktı. Okumuş ağabey, otoriter bir edayla "Utanmıyor musun? Ver topu!" derdi. 'Zalim Şevki' topu, yüzünde kifayetsiz bir ön sevişme ifadesiyle yere bırakırdı.
ŞAKACI BİR İNSAN Sosyolog Şerif Mardin,
Türkiye modernleşmesini 'mahalleden- mektebe' bir süreç olarak okumayı önerir. Mahalle 'dar ve geleneksel' bir cemaattir. Mektep ise modernleşmeyi, 'okuyup adam olmayı' anlatır. Siyasi gerilimlerimizin arkasında debisi yüksek bu nehir yatar. Burası deprem fay hattı üstüne kurulmuş bir kaide,
Türkiye'nin modernleşmesi de bunun üstünde yükselen bir büsttür. Kemalist modernleşme mahalleyi aşıp mektebe ulaşmaya çalışırken, 'mahallenin hayaleti' hep peşindeydi. Ve sonunda mahalle, mektebin iktidarını, 'ele geçirdi'. Gökçek, bu sürecin karakteristik olmasa da iyi bir örneği. Seçilmiş bir belediye başkanı olarak iktidarı aldığında, daha önce kendilerini azarlayan mektebin temsilcilerine karşı öfkesini kontrol edemiyor. Gökçek, bu anlamda değişime, dönüşüme uğramış 'Zalim Şevki'dir. Bıyık altından müstehzi gülüşü ile sürekli arıza çıkardı. İlk yıllarda ağzından kaçırdığı "Tükürürüm böyle sanatın içine," sözü veciz sözler kitaplığındaki müstesna yerini aldı. İcabında polemik insanıdır! "Susuz kalmak istemiyorsanız, tatile çıkın," önerisiyle Zihni Sinir'e bile taş çıkarttı. Mogan Gölü'nün ortasına fıskiye diktikten sonra çevreciler "Kuşlar kaçıyor!" diye tepki verince, "Kaçmıyorlar, altına gelip banyo yapıyorlar," diyecek kadar sahne performansı iyidir, siyasi hayatının ilk döneminde iktidarın üst basamakları için sürekli düz koşu yapmasına rağmen yerel kaldı. Ankara'nın dışına çıkamadı! Yeri geldiğinde de şakacıdır. Sağlık riski taşıyan, en azından öyle olduğu iddia edilen suyu deney yapar gibi 20'yi aşkın gün boyunca belediye başkanlığı yaptığı şehrin halkına içirip, sonra da "Bakın! Hasta olan yok, sorun yokmuş demek ki," diye ortalarda dolaşan bir insandır. Geçenlerde yine kızdı ve bu kez 'mektebin' kapısına kazma kürekle dayandı. Neymiş efendim, ODTÜ'nün 40-50 binası yapılırken yapı ruhsatı alıp, iskan ruhsatı alınmamış, yani kaçakmış? Yıllardır belediye başkanlığı yapan Gökçek'te jeton yeni düşmüş. Üstelik Ankara'nın yarısı kaçakken. Kaçak yapılar arasında Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık ek binası, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, ASKİ Sosyal Tesisleri de var. Şap Enstitüsü bile aynı durumda. Yani tam bir şapa oturma hali. Gökçek'in derdi üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.
MEKTEP DE SORUNLU Ancak "mektep"in durumu da sorunlu. Başında 'Cumhuriyet mitingleri'nin önemli bir siması oturuyor. Bir darbe kurumu olan YÖK'ü çok seviyor. Bıraksalar sadece üniversitelileri değil, tüm
Türkiye'yi eğitecek. Yani 'Zalim Şevki'nin demokrasi anlayışı ne kadar sorunluysa, burası da öyle. ODTÜ'lü öğrenciler Gökçek'e karşı bir platform oluşturdu. "ODTÜ'yü Yıkmak Güven- Özveri-Tecrübe İster Platformu". Üç sözcüğü ister Kuzey Kutbu'nda, isterseniz Himalayalar'da okuyun karşınıza çengelli bulmacalarda "mabadın eşanlamlısı" diye sorulan sözcük çıkıyor. Yani şu an her şey tam bir 'reality show' tadında. Bir taraf koro halinde "Ankara Ankara görmek ister seni her bahtı kara" yı seslendirirken, diğer taraf "Ankara'da yedim taze meyveyi / boşuna çiğnedim yalan dünyayı" çığırıyor.
Yayın tarihi: 27 Temmuz 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/27/pz/haber,9F7D6F0D407540B4853654533C06CCC3.html
Tüm hakları saklıdır.