ABD Başkanlık seçimlerine daha ön adaylık sürecinde tüm dünyada gösterilen ilgi, bu ülkenin dünya siyasetindeki yeriyle ilgili iyi bir fikir veriyor. Öngörülebilir bir gelecekte ABD'nin dünyada oynadığı rolü üstlenebilecek ya da
ona rakip olabilecek bir güç ekonomik ya da askeri olarak yok. Yüzyılın ortalarına gelmeden dünya çokkutuplu olacaksa da ABD'nin gene de en azından
eşitler arasında birinci kalacağından da kuşku duymamak gerek.
Bu aşamada önseçimlerle ilgili olarak mutlaka vurgulanması gereken nokta şu: Özellikle Demokrat Parti'deki mücadele, Amerikan demokrasisinin bir yeni canlanma dönemine girdiğine işaret ediyor.
John Edwards'ın popülizmi ve
Barack Obama'nın yeni neslin bayrağı teslim almaya hazır olduğu mesajı, ABD siyasetindeki toplumsal dinamikleri köklü bir şekilde etkiliyor ve Amerikan bağlamında bir
sola açılımın da habercisi sayılabilir. Bunun ötesinde
göbek adı Hüseyin olan siyahi Obama'nın, ABD'nin en ırkçı eyaletlerinde önseçim kazanması bu ülkenin tüm eksiklerine rağmen tarihindeki ırkçılık lekesini silmede ne denli büyük bir mesafe kaydettiğini de gösteriyor.
Fil amblemli Cumhuriyetçi Parti'yi iktidara taşıyan toplumsal koalisyon,
Bush döneminin ağır faturasının da etkisiyle dağıldı. Ortadaki adayların hiçbiri partinin tabanındaki üç farklı akıma eşanlı hitap edemiyor. Bunun da ötesinde özellikle
dinci radikallerin partiyi getirdiği konumdan şikayetçi olan Cumhuriyetçilerin sayısı yüksek. Bunların isyanı sonucunda
genel seçmene daha çok hitap eden Vietnam gazisi John McCain öne çıktı. Büyük bir aksilik olmadığı taktirde McCain Cumhuriyetçi Parti adayı olarak seçimlere katılacaktır.
Sosyal devlet politikası Eski Arkansas valisi ve köktenci bir din adamı da olan
Mike Huckabee'nin özellikle güney eyaletlerinde aldığı desteği de doğru okumak gerekir. Huckabee'ye verilen oylarda dinci akımların desteği kadar, bu akımların insan kitlesini oluşturan alt orta sınıfların ekonomik krize verdikleri tepkinin de etkisi var. Yani Cumhuriyetçi Parti tabanında da son yirmi yıla damgasını vuran
neo-liberal ekonomi politikalarına yönelik
popülist bir başkaldırı nüvesi var. Unutmamak gerekir ki son emlak krizi nedeniyle yalnızca 2007 yılında ABD'de 4 trilyon dolarlık (Türkiye milli gelirinin yaklaşık 10 katı) bağlı servet yok oldu, 400 bin aile evsiz kaldı.
Eşek amblemli Demokrat Parti'nin önseçim yarışı büyük bir heyecan içinde geçiyor. Salı günkü çok geniş kapsamlı oylamanın
kesin bir galibi yok. Bir yandan
Hillary Clinton'un displinli örgütlenmesi, makina gibi çalışan kampanya ekibi etkinliğini gösterdi. Salı gününün en büyük kupaları sayılacak New York ve California eyaletleri Clinton'a gitti. Ancak delege sayısında Obama'ya fark atabilmiş değil.
Adaylığı garantileyememesi Clinton'un adaylığının önlenemeyeceği efsanesini sarstı. Bu bağlamda da ülkeye somut programlardan çok bir gelecek vizyonu ve
yeni neslin Amerikan projesini sunan Obama yarışın sonuna kadar yetecek nefesi olduğunu kanıtladı. Ezilmedi. Kazanma ihtimalini muhafaza ediyor.
Her iki adayın paylaştığı ortak mesaj ise devletin ekonomide yeniden düzenleyici konuma gelmesi gerektiğine inanmaları. Bu da başta sağlık sigortası olmak üzere
Amerikan kapitalizminin uzun süre direndiği sosyal devlet politikalarının gündeme geleceğini, gelir dağılımı konusunun daha fazla ilgi göreceğini gösteriyor.
Bu yaklaşımların dünyadaki yansıması ise yeni ve geçmişe göre daha sol sayılabilecek bir küreselleşme vizyonunun tartışmaya açılmasıdır.
Yayın tarihi: 7 Şubat 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/07//haber,C6A0549A1B8C4879B268901DCE7434A4.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.