Ne zaman biteceği tam olarak kestirilemeyecek bir çalkantı başladı. Türkiye'de Cumhuriyet tarihi içinden süzülüp gelmiş ve
çözülmeleri hep ertelenmiş tüm sorunlar aynı anda gündeme geliyor. Bir bakıma tüm borular aynı anda patlıyor da diyebilirsiniz. Bu zaten başlı başına bir dert. Ancak bu boruları tamir edecek ya da bu meseleleri çözmesi gerekecek kadro, kurum ve kişilerin meselelere bakışı pek iç açıcı değil. Bir yandan meseleleri tüm boyutlarıyla görüp görmedikleri meçhul. Diğer yandan geleceği
kurarken yaslanılacak temel ilkeler ve normlar konusunda ne seçkinler ne de toplumsal düzeyde mutabakat var.
Yaşanılan gelişmelerde kuşkusuz en önemlisi Ergenekon çetesi nedeniyle ortaya çıkan
örgütlenme. Bu örgütlenme yalnızca Susurluk'tan da geriye giden bir geçmişe sahip olması nedeniyle ürkütücü değil. Bundan daha önemlisi bu türden örgütlenmelerin ortaya çıkmasına neden olan daha sonra da hukuk dışı eylemlerinde bunları
korumayı vazife belleyen zihniyet. Bu zihniyetin en önemli özelliği demokratik hukuk devleti normlarından had safhada rahatsız olması.
Bu rahatsızlık da yalnızca özel çıkarların zarar görmesi veya iktidar yapısının sarsılmasından kaynaklanmıyor.
İttihatçıların kavruk, dünyayla kavgalı dünya görüşlerinin hangi ideoloji kisvesi altında olursa olsun yeniden üretilemesinin bir sonucu aslında. O nedenle Türkiye'deki hiç bir siyasi hareket, ideolojik akım ilke temelinde
özgürlükçü olamıyor, olmuyor. İş sonunda kendi ideolojik safında olanları dahi kargaşa yaratma, darbe ortamı hazırlama adına öldürme noktasına varıyor.
Şiddet siyaseti yok etmek üzere hazır bekliyor, körükleniyor ve kullanılıyor.
Hukukun üstünlüğü önemli Pazartesi ve salı günleri Taraf gazetesinde Neşe Düzel'in yaptığı çok kapsamlı bir söyleşide Murat Belge de kendi deneyimlerinin de yardımıyla benzer değerlendirmeler yapmış. Belge
"yabancı düşmanlığı buradaki milliyetçiliğin ortak temelidir... Türkiye'de milliyetçi olmayan bir siyasi oluşum yoktur. Liberal olduğunu söyleyen partiler de kişiler de milliyetçidir...sola bakın. En haşin milliyetçi, sol çıkıyor... AKP'de dahil bütün siyasi partiler monist (tek yolcu) bu ülkede. Biz senelerdir ideallerimizi değiştirmeden kendi monist iktidarımızı kurmaya çalışıyoruz ve hiçbirimiz de kuramıyoruz" saptamasını yapıyor. Bu milliyetçilik monizmin de etkisiyle
merkeziyetçi bir devlet anlayışı ve devlet kutsamasıyla bir arada gidiyor.
Ergenekon türü örgütlenmelerin bir daha asla ortaya çıkmamasının iki koşulu var. Bugünkü iktidarın bu konuyu sonuna kadar takip etmesi ve devlet çıkarları
gerekçesiyle hukuksuzluğun tahakkümüne göz yummaması bunların ilki. Genelde adeti olduğu üzere işi yarım bıraktığı taktirde Türkiye'nin demokratik bir devlet kurma ve bu şekilde normalleşme imkânlarını da kısıtlayacaktır.
İkinci önemli koşul Türkiye'de
hukukun üstünlüğünün evrensel ilkeler ve kurallar çerçevesinde yerleştirilmesidir. Bu bağlamda vatandaşın haklarının korunması, özgürlük anlayışının yerleşmesi adalet anlayışında ön plana çıkmak zorundadır. Devlet çıkarları gerekçesiyle düşünceye düşmanlık gösterilmesi,
aykırı düşüncede olanların şiddete başvurmadığı taktirde cezalandırılması sona ermelidir.
Profesör Atilla Yayla hakkında verilen mahkumiyet kararı da, kendisinin bundan böyle iki yıl boyunca denetlenecek olması da bu çerçevede
akıllara durgunluk verecek bir skandaldır. Böyle bir zihniyet içinde çalışan yargı mekanizması ister Atatürkçü, ister İslamcı ideolojiyle karar versin. Meselenin özü değişmez, Türkiye vesayetten yani baskıdan kurtulamaz. Bu ise hayli hazin bir durumdur.
Yayın tarihi: 31 Ocak 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/31//haber,C7098D567E49484C958C92EEBABC7102.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.