Elektrik ve doğalgaza beklenen zamlar yapıldı. Ekonomideki kimi sorunların halline yönelik olarak, ciddi gözlemcilerce pek yeterli bulunmayan bazı adımlar daha herhalde atılacak. Piyasa köktencisi hükümet dış piyasalardan akacak kaynaklar sayesinde
iyi yönetilmeyen, daha doğrusu büyük hedeflere sahip olmadan yönetilen ekonomiyi orta sınıfları ürkütmeyecek şekilde idare etmeye çalışacak. Dış konjonktürün Türkiye'yi kollayacağı, fonların da akacağı beklentisiyle tedbirler alacak. Ekonomi yönetimindeki maharet eksikliğinin büyük kazalara yol açmamasını umacak. Kimbilir
şansı yaver giderse de bunu becerecek.
Siyasette de benzer şekilde yapılmayı bekleyen işler var. Bunların da daha fazla ertelenmesi mümkün değil. Daha doğrusu ertelemenin maliyeti yüksek. Üstelik yapılması gerekenlerin
zevahiri kurtarmak amacıyla değil ilkeler doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekecek. Yani Türkiye gerçekten laik ve demokratik bir ülke olacaksa, 2007 yılının sivilleşme yönünde açtığı hat derinleşecekse Türkiye'de
siyasetin algılanış ve uygulanış tarzının da değişmesi gerekecek.
Geçen yıl Türkiye'de demokratik sistem rüştünü ispat etti. Toplum kendi iradesi üzerine ipotek konmasına karşı çıktı. Bugüne dek son sözü söylemeye alışmış Silahlı Kuvvetler önderliğindeki devletçi seçkinler sonucu sindiremeseler de kabul etmek zorunda kaldılar. Demokratik sistemin dışına çıkma seçeneğinin bulunmadığı bir konjonktürde bu kez de
çoğunluğa sahip sivil iktidarın gücünün nasıl dengeleneceği sorusu gündeme oturdu.
Toplum ruhu incelenmeli Liberal siyaset geleneği,
felsefesi ve pratiği hemen hiç olmayan, hukuk devleti niteliklerine sahip olmaktan uzak bir siyasi/idari yapıda bu sıkıntının aşılması da güç olacak. Aşılamaması halinde ekonomideki en ufak bir sıkıntının da etkisiyle toplumdaki
yüksek gerilimlerin krize dönüşmesi ihtimali de artacaktır. Bu bağlamda iktidar partisinin hazırladığı anayasa taslağının niteliği, bunun etrafında yapılacak tartışmanın içeriği ve niteliği gelecek hakkında bir fikir verecektir.
Anayasanın ötesinde toplumu kuşatan vehimlerin yok edilmesine yönelik adımların da atılması şarttır. Bir toplum sürekli
kuşatılmışlık duygusuyla, yanıbaşında düşmanlar arayarak, bulduğuna inandığında da onları yok etmeye çalışarak kendisine sağlıklı bir yaşam alanı yaratamaz. Kendi vatandaşlarına dinsel veya etnik aidiyetleri nedeniyle düşmanca yaklaşan bir devlet yapısının ve zihniyetinin değişmesi Türkiye açısından artık bir beka sorunudur.
Bu çerçeve içinde yapılması gereken ilk iş Cumhuriyet'in kuruluşundan beri var olan Kürt sorununda
kapsamlı bir siyasi paketin açılmasıdır. Böylesi bir paket, adı o şekilde konmasa dahi PKK mensupları açısından af niteliğinde bir açılım da içerecektir. Bu türden bir paketin detayları tartışılabilir ve ortak bir paydaya varılabilir. Irak'taki PKK hedeflerinin vurulmasının
psikolojik açıdan böylesi bir açılımı kolaylaştırdığı da söylenebilir. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için siyasetin ülkedeki toplumsal ruh halini bir çözüme yatkın hale getirmesi de gerekir. Aksi halde tepkileri bilenen kesimlerin siyasi açılımlara destek vermelerini sağlamak imkansızlaşır.
Ancak
kendi içinde yeni mutabakat alanları açan ve vatandaşlarını eşit bireyler olarak tanımlayabilen bir Türkiye dış politikasında başarılı olabilecektir. Coğrafya her ne kadar bu ülkeyi ihya etmeyi sürdürüyorsa da tek başına refah ve huzur için yeterli olmayacaktır.
Yayın tarihi: 3 Ocak 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/03//haber,B091F6DAA3824A94A61ACC720455FEE7.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.