Fantezilerle dış politika yapılmaz. Hayalinizdeki çerçeveye göre dış politika uygulamak isterseniz, sonunda gerçeklerin dünyasına çarparsınız. İddialarınızı arada bir sınayıp aksinizi gördüğünüz aynaların gerçek boyutları yansıtmayan
dev aynaları olabileceğini, pek çok kez de olduğunu, idrak etmelisiniz. Etmezseniz mahçup olursunuz. Adına dış politika yaptığınız toplumun da yüzünü kızartırsınız.
Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in protokol skandalı da yaşanan Türkiye ziyareti, Türkiye açısından
bir utanç kaynağıdır. Bunun sorumluları her kimse, Türkiye'nin dış politikasına, itibarına, dünyadaki saygınlığına zarar vermişlerdir. Bu ziyaretin Türkiye'nin başındaki
önemli meselelerin halline nasıl katkıda bulunduğunu açıklamak zorundadırlar. Türkiyeli işinsanlarının Sudan'daki işlerden pay almalarını sağlama gerekçesi
bu ayıbı gizleyemez. Sudan'daki iş imkanlarından yararlanmak için
halkının bir kısmını katlettiren diktatörün Çankaya'da ağırlanması gerekmez.
Biz kendilerine doğru yolu telkin ettik diyerek, Sudan'ın Darfur bölgesinde olanları "
insanlık dramı" diye tanımlamayarak geçiştiremezsiniz. Darfur meselesi konuyla ilgilenenler açısından bile çok net şekilde tanımlanacak bir mesele değil. Aklı başında gözlemcilerin önemli bir kısmı olup bitene
soykırım deme kolaycılığından da vazgeçti. Hatta bugün varılan noktada başlangıçta büyük kıyıma uğrayan siyah Darfurluların yanında hükümete başkaldıran ve daha önceleri kıyımcılar arasında bulunan Araplar da bulunuyor.
Neyi böyle değiştirdiler? Bunlar Darfur'da yaşananlarda bir iktidar savaşı boyutu olduğunu gösteriyor. Ancak hiç tereddüt edilmeyen bir nokta var. Darfur'daki
siyah Müslümanları janjavid adlı
Müslüman Arap çetelere katlettiren, 200 bin kişinin ölümüyle sonuçlanan
katliamlara onay veren El Beşir'di. Dünyadaki insan hakları grupları kıyameti koparıp buradaki kıyımları umursamayan kendi devletlerine baskı yapmasalardı bugün de kıyım devam ediyor olacaktı. Bu kadar kan akarken Arap Birliği kılını kıpırdatmadı (Eğer önemsiyorsanız ölenler de öldürenler de Müslüman'dı). Zira bu gibi işlerde analizi din kardeşliği üzerinden yapamazsınız.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı 29 Mart 2006'da Arap Birliği zirvesi sonrası Darfur'a gittiğinde şu yüz kızartıcı sözleri söylemişti: "
Burada asimilasyon ve soykırım olmadığı düşüncesindeyim. Az önce Kuran'dan ayetler okundu. O ayetler de zaten kabileciliği ve kavmiyetçiliği reddeder. Dayanışma içinde olmamız lazım... Katil olmak şuurlu Müslümanlarda olmaması gereken bir husustur."
Eğer dünyadaki tüm dindarlar kutsal kitaplarının emirlerine uysaydı
katliam, zülum, savaş yaşanmazdı. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı bu işlerin kitapla ve inançla alakalı olmadığını bilmez mi? Ömer el Beşir yönetimini Müslüman olduğu için aklamak,
Çankaya'da ağırlayarak şereflendirmek Türkiye Başbakanı ve Cumhurbaşkanı'nın işi midir?
Herhalde bu davet Türkiye'nin merkez ülke olduğunu gösterme ve kanıtlama çabalarının bir parçasıydı. Türkiye
herkesle konuşacak ve telkinlerde bulunacak, dünya aktörü olduğunu gösterecekti.
Türkiye bugüne dek kimsenin davranışını değiştiremedi bu yöntemle.
Halit Meşal, Türkiye'ye çağrıldıktan sonra Hamas aynı siyaseti surdürdü. Türkiye Hamas ve Suriye ile konuşabiliyor diye
Hamas, elindeki İsrailli askeri bırakmadı. Türkiye olaylara eğiliyor diye Müslüman Filistinli el-Fetih ve Hamas
iç savaştan vazgeçmediler. Türkiye İsrail ile konuşuyor diye şu sırada Gazze'de Filistinlilerin yaşadığı facia engellenmiyor.
Dış politika ciddi iştir. Başarısının ölçütü de imgelemin sınırları değil, ülkenin çıkarlarına ne kadar hizmet ettiğidir. Bu kadar.
Yayın tarihi: 24 Ocak 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/24//haber,82AC41D0315F4C9BB55760FBAB19E4C3.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.