Boğaziçi Üniversitesi, üniversite olmanın anlamına uygun bir iş gerçekleştirdi. Dün katlinin birinci yılında anılan Hrant Dink anısına, üniversitenin Tarih ve Uluslararası İlişkiler bölümleri her yıl yapılacak bir konferans dizisi başlattı.
Konferansın ilk konuşmacısı Hindistanlı romancı Arundhati Roy idi. Roy aslında başeseri Küçük Şeylerin Tanrısı'ndan beri roman yazmayıp kendini
siyasi davalara adadı. Çevre konusunda, Amerikan dış politikasına karşı, azınlık haklarının korunmasıyla ilgili eylemleri ve çalışmaları var. Gujarat eyaletinde yapılacak bir baraja karşı verdiği mücadele nedeniyle hapiste de yattı.
Diliyle, yapısıyla, içeriğiyle
gerçek bir başeser olan romanının yazılışındaki incelik, detaycılık, nüanslara dikkat eden anlatım siyasi metinlerinde pek yok. O metinler militan bir dava insanının havasını taşıyor.
Bunda da şaşılacak bir şey yok aslında. Çağın tanıkları olarak gördükleri yanlışlıkları ve haksızlıkları gündeme getiren bu türden şahsiyetler sonuçta tüm hata ve sevaplarıyla
toplumların vicdanıdırlar. O nedenle duruşlarındaki etik boyut, ortaya koydukları tezlerin inceliklere dikkat etmekten daha öne çıkar.
Üniversitedeki konuşmanın başlığı "Çekirgeleri Dinlemek"ti. Bu başlık Roy'un Ermeni kökenli arkadaşı Araksi Barsamyan'ın 25 kişilik ailesinin tehcir ve katliyle ilgili anlattıklarından çıkarılmış. Hayli uzun konuşmasında Roy, hiç tanımadığı Dink'in öldürülmesi üzerinden Türkiye'de yaşayanlara
ders verme niyeti taşımadığını vurguladı: "Buraya 'uluslararası aydın' rolüne bürünüp sizlere ders vermeye veya 1915'te Anadolu'da meydana gelen olaylara ilişkin belleği (veya unutmayı) saran sessizliği doldurmaya gelmedim."
Cinayetin neden işlendiği konusunda ise kararı netti: "Suikastın hem Hrant'ı cezalandırmak hem de bu ülkede onun sadece söylenemez olanı söyleme değil,
düşünülemez olanı düşünme cesaretinden ilham almış olabileceklere gözdağı vermek için yapıldığı açık." Muhtemelen dünya da olayı böyle değerlendiriyor.
Dizginlenmemiş demokrasi... Roy'un konuşması bu peşrevin ardından Hindistan'ın durumuyla ilgili sert, tavizsiz bir değerlendirme ve bu ülkedeki büyük çatışma tehlikesinin analiziyle devam etti. Ülkenin önemli eyaletlerinden Gujarat da 2002'de yaşanan Müslüman kıyımı(kendisi soykırım diyor), Hıristiyan bir anne ve Hindu bir babanın kızı olan Roy'u ülkesinin geleceği hakkında hayli karamsar kılıyordu.
Roy Hindu milliyetçiliğinin giderek güçlenmesine, "
birlik" şiarıyla ırkçı bir nitelik taşımaya başlamasına yol açan gelişmeleri ve kurumları özetledi. 2000 Müslüman Hindistanlı'nın ölümüyle sonuçlanan Gujarat katliamının ardından düzenleyicilerin nasıl taltif edildiğini anlattığı bölüm tüyler ürperticiydi. Bundan da tüyler ürpertici olan, benzerine Türkiye'de de rastlandığı gibi bazı faillerin neler yaptıklarını böbürlenerek anlatmalarıydı. Halkın ise ulusal söyleme hakim olan nefret öğretisi nedeniyle kızmak bir yana suçlulara seçim desteği vermesi
"demokrasinin karanlık yüzü"nü sergiliyordu.
"Demokrasinin karanlık yüzü" dünyanın en önde gelen sosyologlarından Michael Mann'ın aynı adlı kitabında geliştirdiği bir kavram. Çok basit şekilde hukuk devleti ve birey haklarına saygı anlayışıyla dizginlenmemiş bir demokrasinin
nasıl çoğunluk baskıcılığına dönüşeceğini anlatır. Daha ötesinde "yabancı" unsurları temizlemeye yönelik bir ruh haline nasıl geçit vereceğini vurgular. Bu karanlık yüzün en çarpıcı sonuçları ise katliamlar, etnik temizlikler ve soykırımlardır.
Roy'un konuşması bu meselelerin neden derinlemesine düşünülmesi gerektiğini anlamlı bir günde muhteşem bir dille herkese hatırlattı.
Yayın tarihi: 20 Ocak 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/20//haber,B68DA5CF92A349D090F5722907BD7BC9.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.