Madrid'de yapılan "Medeniyetler İttifakı Girişimi" toplantısının açılışında Başbakan Erdoğan şu sözleri kayda geçirmiş: "Maalesef nefret, korku ve hoşgörüsüzlük küreselleşiyor. Kültürler arası mesafe, daralması gerekirken açılıyor... Fanatizm, hayat hakkını başkalarından esirgeyip farklılıkların özgürce dile getirilmelerine fırsat vermemektir. Herkes, fanatizmle mücadele etmeli."
Türkiye Başbakanı'nın bu sözleri insanlara
milliyetleri, cinsiyetleri, dinsel aidiyetleri açısından değil,
insan olarak bakmayı bilen hemen herkesi mutlu edebilecek nitelikte kuşkusuz. Ancak bu sözlerin söz olmanın ötesinde bir ağırlık taşıyabilmesi güç. Zira fanatizmle mücadele edilmesini isteyen Başbakan'ın
kendi ülkesinde yükselen fanatizm ile ve bu fanatizmin yol açtığı
cinnet ve şiddet düşkünlüğüyle mücadeledeki sicili hayli zayıf.
'Vatandaş Erdoğan' İki gün sonra
Hrant Dink'in, önceden tasarlanmış, devlet içinden destek görmüş ve gerçekleştikten sonra da
örtbas edilmesine çalışılan katlinin birinci yıldönümü. Fanatizme Madrid'de savaş açan Başbakan, geçen yıl tünel açma bahanesiyle
cenazeye gelmeyi uygun bulmamıştı . Gerçi Dink Ailesi'ni taziye amacıyla ziyaret etmiş ve ailenin bazı uyarılarını dikkate almıştı.
Ancak vatandaş Erdoğan için yeterli sayılabilecek bu jest,
Başbakan Erdoğan'ın "fanatizmle mücadele" mesajı açısından anlamsızdır. Hele davanın nasıl sürdüğünü izliyor, bu cinayete karışan ya da işlenmesinde sorumluluk taşıyanlarla ilgili olarak şu ana kadar kayda değer hiçbir şey yapılmadığını biliyorsanız. Başbakan'ın talimatıyla soruşturma yapan heyetten henüz bir ses çıkmamışken...
Üstelik Başbakan Erdoğan'ın ülkesinde, aynı yıl içinde
Malatya'da başka dinden oldukları için üç Protestan
saatler süren işkence ardından boğazlandı, çeşitli illerdeki papazlar öldürülmeye kalkışıldı. Bu olayların hiçbirinde
siyasi otorite kararlı bir şekilde olayın üzerine gitmedi, yapılanın melunca olduğunu açıkça söylemedi. Bin dereden su getirerek, fanatik eylemlerin ilham menbaı sayılan 301. maddeyi bir jest olsun diye dahi kaldıramadı.
Kan davasına karşıydı İktidar partisi mensuplarının ve düne kadar Türkiye'deki bu ürkütücü iklimin sorumluluğunu taşıyanlardan biri olan
Cumhurbaşkanı Gül'ün çok sevdikleri akıl yürütmeyi tersine de çevirebilirsiniz. Eğer gerçekten mesele 301 değil zihniyetse, 301 kalksa dahi zihniyet başka maddeleri kullanabilecekse,
o zaman madde niye kaldırılmaz ki? Hiç değilse bir ayıbı silmek için siyasi (daha önemlisi insani) iradenin varlığını, söylenen sözlerin boş olmadığını, bu sözlerin arkasında durulacağını gösterirsiniz.
Bunları yapmak için inançlı olmak gerekir.
Dindarlık anlamında değil. Dile getirdiğiniz siyasi ilkeleri savunmak, küçük siyasi hedefler ya da iktidar sahipleriyle uzlaşmak adına onlardan yan çizmemek anlamında. Sözlerinizi taşımak, gereğini yapmak anlamında.
Fikirlerini beğenin ya da beğenmeyin Hrant Dink düzgün bir adamdı. Şiddete karşıydı. Kendi inancı doğrultusunda, köklerinin olduğu bu memlekette özgürlük, adalet ve eşitlik mücadelesi veriyordu.
Ermeni diyasporasının Türklere yönelik ırkçı söylemlerine karşı çıkıyor, bunların temsilcilerini de deli ediyordu. Türklerle Ermeniler arasındaki
kan davasını bitirmek istiyordu. Kalleşçe öldürüldü.
Devleti kendisini korumadı. Devleti yönetmekle yükümlü hükümet ise seçim derdiyle, iktidar derdiyle, istikbal derdiyle korkak davrandı. Zülfiyare dokunamadı. Tıpkı bugünlerde Kürt meselesindeki bir ileri iki geri gidişleri gibi başına dert açacak açılımlardan kaçtı.
Türkiye'nin her yerinde bir azınlık cumartesi saat 15 cıvarında, ayağında delik tabanlı pabuçla ölen dürüst, sözlerine sahip çıkmış bir adamı anacak.
Siz de bir düşünün. Değer.
Yayın tarihi: 17 Ocak 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/17//haber,3DD3321136A94FC3AA44F82127AD8B72.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.