Tarihi nasıl okuduğunuza bağlı olarak 6 gün savaşının çıkmasının mukadder olduğunu düşünmek mümkün. İsrail'in varlığının bölge ülkelerince tanınmaması, Arap devletlerinin kendi aralarındaki güç dengesi kavgalarını Filistin sorunu ve Arap milliyetçiliği üzerinden yapmaları, dönemin süper güçleri ABD ve Sovyetler Birliği'nin bölgedeki rekabetleri, gerek İsrail'in gerekse Arap devletlerinin yoğunlaşan iç sorunları bir
hesaplaşma anını kaçınılmaz hale getiriyordu.
Savaşa giden yolda hemen herkes ciddi hesap hataları yaptı. Biraz da bu nedenle bir hesaplaşma anının kaçınılmaz olduğunu bilen ve buna göre hazırlıklarını yapan İsrail içindeki şahinler cephesi sonuçta
kendi tercih ettiği mecrada sorununu çözdü.
Ordusunun en iyi birlikleri Yemen'de savaşmakta olan Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır'a Sovyetler Birliği
Büyükelçisi İsrail'in Suriye sınırına asker yığdığını ve saldıracağını bildirdi. İstihbarat doğru değildi. İsrailli araştırmacıların tezine göre bu yalanın sebebi İsrail'in Dimona nükleer santralında bomba üretmeye başlamasını engellemek için bir savaş başlatmaktı. Başka araştırmacılar Nasır'ın da Dimona'yı bombalama hedefi olduğunu savunur.
Nasır İsrail ile Mısır arasındaki Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nü Sina yarımadasından atıp kendi birliklerini gönderdikten sonra İsrail gemilerinin Tiran geçidinden geçmelerini engelledi. İsrail'in savaş sebebi saydığı bu adımın ardından Nasır
"temel hedeflerinin İsrail'in yok edilmesi olduğunu" ilan etti. Suriye, Irak ve Filistinli liderler de benzer sözleri yüksek sesle tekrar etmeye başladılar.
İsrail ordusunun karşısındaki Arap ordularını yenecek gücü olduğu hem kendisi tarafından hem de Amerikan istihbaratı tarafından biliniyordu. Ancak toplum Arap ülkelerinden yükselen nefret ve yıkım mesajları nedeniyle bir
varoluş korkusuna kapıldı. Başbakan Levi Eşkol baskılara dayanamayarak savaş kararını verdi. İsrail'in silahlarını aldığı Fransa'nın başkanı de Gaulle İsrail'i savaşı başlatmama konusunda uyardı. ABD ise 'sonuçlarına katlanırsınız' diyerek
sarı ışık yaktı.
Dinci akımların yükselişi Nasır'ın hesabı savaşın başlayacağı ancak kısa sürede süper güçlerin devreye girmesiyle ateşkesin sağlanacağıydı. Bu şekilde kendisi bir zafer kazanmış olacak ve belki de Arapİsrail sorunu bitirilecekti. İsrail'in savaşı neredeyse daha ilk günden kazanması tüm
denklemleri değiştirdi. Bugün de etkisini gösteren sonuçlar savaşın 7. gününden itibaren şekillendi. İsrail Batı Şeria ve Kudüs'ü ele geçirmekten memnun o alanda
emrivakiler yaratmaya başladı. Yerleşim bölgeleri kurma politikası önce güvenlik ardından dinsel nedenlerle pekiştirildi. Arap devletleri utanç anlarında İsrail ile barışa, müzakereye ve bu devleti tanımaya 'hayır' dediler. Ancak fiilen İsrail 1949 ateşkes sınırları içinde tanındı ve iki devletli çözüm zaman içinde zımnen kabul edildi.
Savaş bir ideoloji olarak Arap milliyetçiliğinin sonunu getirdi. Arap devletleri arasındaki güç dengesi
muhafazakar rejimler lehine değişti. Suudi Arabistan etkili bir oyuncu olarak ön plana çıktı. Savaştaki zaferin bir mucize olarak görülmesi o güne dek radikal ölçüde laik olan İsrail siyasetinde dini akımların yükselmesine yol açtı. Buna paralel olarak Arap ülkelerinde de dinci akımlar yükseldi. O güne dek İsrail'e stratejik bir değer olarak bakmayan ABD ile İsrail arasında stratejik ittifak savaştan sonra şekillenmeye başladı. Nasır'ın ölümünden sonra Mısır'da giderek Sovyetler'in yörüngesinden çıktı. Arap devletlerinin Filistin hareketi üzerindeki tahakkümü bitti. Filistin milliyetçiliği tarih sahnesine
kendi temsilcileriyle çıktı.
40 yıl sonra tanık olunan manzara savaşın barışına kavuşamamasının sonucudur. Bu durum ise ancak yeni savaşların temelini atacaktır.
Yayın tarihi: 7 Haziran 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/07//haber,31471EC8C28740ACAF589FB99D1A17A0.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.