Şehrin ortasında işinde gücünde, çarşı pazarında sıradan insanları öldürmek vahşettir. Bunun hiç ama hiçbir mazur görülecek tarafı olamaz. Hiçbir dava, hiçbir gerekçe bu türden bir şiddet eyleminin mazereti olamaz. Dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi Türkiye'de de bu eylemin adı terör eylemidir, savunmasız sivil halka karşı yapılmıştır,
kalleşçedir, lanetlenesidir. Burası Türkiye olduğu için bu eylemin arkasında da başka hesaplar aranacaktır. Eylemi kim gerçekleştirmiş olursa olsun verilecek reaksiyona bağlı şekilde Türkiye'de
ucu belirsiz gelişmeler yaşanabilir. Dünkü Sabah gazetesinde Emre Aköz'ün sıraladığı kaygılar yani Türkiye'nin Kuzey Irak'ta bir operasyon neticesinde batağa saplanması, ülkedeki Türk-Kürt gerginliğinin körüklenmesi ve Türkiye ile başta müttefikleri olmak üzere dünyanın arasının açılması mümkündür.
Bunlara ek olarak bu eyleme nasıl cevap verildiğine, devlet kurumlarının birbirileriyle uyum içinde çalışıp çalışmayacaklarına bakmak gerekir. Türkiye'nin bugünkü zehirli ve bazı çevreler tarafından daha da zehirlenilmesine çalışılan siyasi ortamında
seçimlerin yapılmasının bile tehlikeye düşmesi ihtimal dahilindedir. Böyle bir felaketin gerçekleşmemesi içinse hükümetin önümüzdeki süreci çok iyi ve dikkatli yönetmesi gerekecektir.
Ordu operasyon istiyor Kuzey Irak'a yönelik büyük bir operasyonun bu bağlamda maliyetinin ne olacağını sorgulamak gerekir. Ülkede bir infial ve intikam havası yükseldiği taktirde bu yönde büyük baskılar olacağına kuşku yok. Genelkurmay Başkanı'nın bu konuda 12 Nisan tarihinde açık bir beyanı mevcut. Orgeneral Büyükanıt'ın söylediğine göre Silahlı Kuvvetler operasyonu gerekli görmekte, bunu başarabileceğine de inanıyor. Hükümetin ise bu tür bir
operasyona sıcak bakmadığı biliniyor.
Böylesi bir durumda Türkiye laiklik üzerinden aylardır süren gerginliği taşımayı sürdüremez. Daha geçen gün hükümet bir tasarruf hakkını kullanarak PKK ile mücadele koordinatörü emekli Orgeneral Edip Başer'i görevden aldı. Orgeneral Başer'in görevden alınmasına iktidar partisi ve AKP'nin önde gelen şahsiyetleriyle ilgili olarak söylediği sözlerin neden olduğu anlaşılıyor. Gerçekten de Orgeneral Başer kendi görev tanımlaması içinde olmayan bir konuda Die Welt gazetesine konuşarak Türkiye'deki siyasi alanın çerçevesini kendince çizmişti.
Rejim tartışmaları durmalı Başer'e göre "Halkın şunu bilmesinde fayda var: Ordu, siyasetçilerin, halkın iradesine karşı, cumhuriyetin temel seküler değerlerini zedelemesine hiçbir zaman müsaade etmeyecektir... Gül, Erdoğan, Arınç daha kısa bir süre önce Cumhuriyet'e bağdaşmayan ifadelerde bulunmuşlardı.
Değişime uğradıkları iddia ediliyor. Buna inanan insanlar çok az." Resmi görevli, Başbakan Yardımcısı'nın başkanlığındaki Terörle Mücadele Yüksek Kurulu'na bağlı çalışan Orgeneral Başer'in bu sözleri Türkiye demokrasisi açısından kabul edilebilemez.
Bu yaşananların
Türkiye demokrasisine verdiği hasar kadar devlet olarak Türkiye'yi zayıflattığını da görmek gerekir. Şu anda Türkiye'nin tüm güneyi bir ateş yumağı halinde. Filistin'in, Lübnan'ın ve hatta orta vadede Suriye'nin geleceğinin ne olacağı belli değil. Irak'taki çözülme hızla sürüyor. Bugüne dek sakin olan Kürt bölgesine de terör eylemleri sıçradı. Bunların artması şaşırtıcı olmaz.
Böylesi bir ortamda Türkiye'ye yapılacak en büyük kötülük
rejim korumacılığı kisvesi altında iktidar mücadelelerini sertleştirerek ülkeyi kilitlemektir. Bu kilitlenmenin bedeli çok ağır olur. Devlet ve toplum olarak Türkiye böyle bir hesabı ödemek zorunda kalmamalıdır.
Yayın tarihi: 24 Mayıs 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/24//haber,6B5B5E2128CF4B8EA0EBDE2A0F20591C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.