Bush yönetimi Irak'ı işgal etmeye karar verdiğinde bu kararı verenler ne ölçüde
radikal bir projeyi hayata geçirmek istediklerinin farkındaydılar. Irak'tan başlayarak Ortadoğu yeniden şekillendirilecekti. 1992 yılında Savunma Bakanlığı için hazırladığı ve tepkiler üzerine geri çekilerek yumuşatılan raporunda da Wolfowitz bu hedefin peşindeydi.
ABD'nin savaşı Ortadoğu'daki Birinci Dünya Savaşı sonrasında şekillenmiş siyasi düzeni yıktı. Bu düzenin iktidar pratiğinde görülen Sünni Arapların mutlak hakimiyetine dayanan iktidar bitti. Şiiler yalnızca Irak'ta iktidarı ele geçirmekle kalmadılar. Azınlık olarak yaşadıkları Arap ülkelerinde de sesleri daha fazla çıkmaya başladı. Bu da kendilerine karşı bir Sünni refleksin kabarmasına yol açtı. Savaşın bir diğer sonucuysa Kürtlerin tarih sahnesine
devletleşebilecek bir halk olarak çıkmalarıydı. Irak krizi ne sonuca varırsa varsın ne Şiilerin ne de Kürtlerin kazanımlarından vazgeçmeleri de söz konusu olmayacaktı.
İran hesapta yoktu İran'ı bölgenin en güçlü ülkesi haline getirmek herhalde Bush yönetiminin hesapları arasında değildi. Savaşın başlangıcında Amerikan gazabının üzerine yönelmesinden korkan Tahran ABD'ye devrimden beri
açık duran hesapları kapatma teklifi götürdü. Washington bu açılımı reddetti. Şimdi çok daha olumsuz şartlarda İran ile bir mutabakatın yollarını arıyor ya da arar gibi yapıyor.
Bunun yanısıra bölgedeki yerleşik düzenin hemen tüm çivileri yerinden oynamaya başladı. Devlet dışı aktörler Hamas ve Hizbullah ön plana çıktı. İsrail savaştan istediğini elde edemedi. Arap devletleri
derin bir meşruiyet krizine girdiler. Öyle ki devlet dışı aktörlere ve İran'a karşı İsrail ile zımni bir mutabakat dahi oluşturdular.
Bu tablodan ortaya çıkan sonuç ise şudur: Ortadoğu artık 1920'lerde kurulmuş haliyle kalamayacaktır. Eğer Irak parçalanırsa,
bölgenin siyasi coğrafyasının bile değişmesi, ihtimal dahilindedir. Tüm devletler Irak üzerinde kendilerini savunmak veya güçlerini artırmak amacıyla hesap yapıyorlar. İran doğal olarak Şiilere destek verirken Sünni Arap devletleri de Sünni grupları destekliyorlar. Bir İranABD ve bunun uzantısı olarak İranSünni Arap devletleri mutabakatı ortaya çıkmadıkça da Irak bir cehennem olmayı sürdürecek.
Farklı bir siyaset şart Türkiye ise özellikle Kürtlerle ilişkiler bağlamında
çevresinin ve kendisinin değiştiğini, şimdilerde yeni şeyler düşünmek ve söylemek gerektiğini kabullenemedi. Halbuki Irak çevresinde yaşanan gelişmelerde Türkiye'nin Kürt bölgesel yönetimine karşı farklı bir siyaset üretmesi gerekiyordu. Ne Türkiye'nin kendi Kürt meselesinde ne de Iraklı Kürtlerle ilişkilerde kalıpları kıran adımlar atılabildi. Terörün yeniden sahneye çıkması, Barzani'nin ABD desteğine de güvenerek Türkiye'ye meydan okuması ise siyaset alanını daralttı.
Şimdilerde ise
içerideki kriz nedeniyle siyaset üretememesi Türkiye'yi zayıflatıyor, ciddiye alınmaz hale getiriyor ve sınır ihlali hadisesinde yaşandığı gibi ABD'den gelen ihtarlara maruz bırakıyor.
Bu bakımdan 1 Mart tezkeresi geçseydi ne olurdu tartışması anlamsız. Tezkere bir kere reddedildikten sonra ortaya çıkan fiili durum karşısında Türkiye'nin ne yaptığı ve yapmadığını sorgulamak gerekiyordu asıl.
Tezkere reddedildikten sonra Türkiye hala savaş öncesindeki varsayımları, kırmızı çizgileri, hedefleri, korkuları ve hesaplarıyla hareket etti. Halbuki tezkerenin reddiyle birlikte 1920'lerden beri süregelen yaklaşımların geçerliliği büyük ölçüde yok olmuştu.
Bu
gerçek kabul edilerek siyaset üretme çabasına girilmedikçe Irak Türkiye'nin iç krizini daha da derinleştiren bir mesele olmayı sürdürecektir.
Yayın tarihi: 31 Mayıs 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/31//haber,E3942AE4277144F2B15DC3F320B47E66.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.