Bütün meselelerin iç içe geçtiği durumlarda olayları doğru degerlendirmek kolay değil. İç politikadaki amansız kavganın ve tarafların bu
kavgada mevzi kazanmak için her yolu mübah saymalarının bir etkisi de bu. Tam da bu nedenle güvenlik meseleleri, savaş tartışmaları, demokrasi konusu ülkeye çok zarar verecek bir gerilim hattı üzerinde gündeme geliyor.
Terör eylemlerinin her gün yeni kurbanlar aldığı bir ortamda duygulara yatırım yapanlarla akılcı şekilde olayları değerlendirmek ve seçenekleri anlamak isteyenler arasında
eşitsiz bir mücadele var. Kamuoyu oluşturmaktan sorumlu olanların bir kısmının bilgisizliklerinden,
fırsatçı damarlarının kabarmasından, ya da siyasi hedefleri zaten bunu gerektirdiğinden sapla samanı birbirine karıştırmayı tercih ediyorlar.
Politik mücadelelere dikkat Toplumun fay hatlarını zorlayan, bunlarda enerji yoğunlaştıran hayli tehlikeli bir durum bu. Zira
her kapının ardında düşman arayan, bu düşmanları da imha etmek gerektiğine inanan bir ruh hali ülke sathına da hızla yayılıyor.
Bu koşullarda bulunan bir ülke açısından gerçekleşebilecek en büyük felaket ise güvenlikten sorumlu kurumlarının iç politika mücadeleleri nedeniyle düşmanca ilişkide bulunmalarıdır. Dünkü gazetelerde bu ülkenin Cumhurbaşkanı ile Başbakanı'nın ilişkilerinin ne noktada olduğunun fotoğraflarını gören vatandaşların daha da kaygılanmamaları zor. İktidarın ve devlet erkânının riskli bir dönemde gerginliği azaltmaya çalışmamaları
ülke açısından ciddi bir talihsizlik. Artan ve giderek de artacakmış gibi duran terör eylemlerinin Türkiye'de
Irak'a harekât düzenleme dürtüsünü canlandırdığı bir vakıa. Terör kurbanlarının ve şehit cenazelerinin tanımladığı bir ortamda bu hamlenin artısını eksisini soğukkanlılıkla değerlendirmek de kolay değil. Yapılması gerekense tam da bu. Üstelik Irak'a yönelik bir harekat yalnızca dış politika ve güvenlik konularında köklü bir değişiklik anlamına gelmeyecek. Türkiye'nin iç düzeni, içerideki iktidar dengesi ve demokrasi ile hukuk devletinin sağlığı açısından da derin sonuçları olacak.
Harekât dengeleri bozar 1 Mart tezkeresinin de benzer şekilde iç politikada etkileri görülmüştü. AB sürecine yönelik reformların yapılmasını kolaylaştıran, iktidar dengesinin sivillerin lehine dönmesini sağlayan bir iklim oluşmuştu. Bir harekatın ise etkileri
1 Mart'ın tersi yönde gerçekleşecektir. En uçtaki olumsuz sonuç seçimlerin yapılamamasıdır. İş o noktaya gelmese bile geçen
6 yılın demokratik kazanımlarının kaybedilmesi gündemdedir.
Hepsinden önemlisi bu kayıpların gerekli old uğu AB ölçülü yasal düzenlemelerin bu topluma
biriki beden bol geldiği görüşü taraftar bulabilecektir. Özgürlükçü olduğu iddiasındaki iktidar partisinin alelacele özgürlükleri tırpanlayacak terör yasasını Meclis'e göndermesi daha ilk adımdır. Yargıdaki kirlenme ve yozlaşma nedeniyle zaten
zedelenmiş hukuk devleti inancı daha da fazla hasar görecektir.
Dış politika ve güvenlik boyutuna gelince olası olumsuzluklar daha az sayılmaz. Irak'a yönelik harekatın niteliğinin ve kapsamının ne olacağı da bu bağlamda kuşkusuz önem taşıyor. Geçen yirmi yılda yapılmış, bazılarında Iraklı peşmergelerin işbirliğiyle gerçekleştirilen 24 operasyondan alınamayan sonucun bugünkü koşullarda nasıl sağlanacağı sorusu ortadadır. Bir de, beğensek de beğenmesek de sınırın güneyindeki tüm komşularla yani Iraklı Araplar, Kürtler ve Amerikalılarla
mutabakat sağlanması gereği vardır. İş duygulara ve iç politika hasaplarına bırakılamayacak kadar ciddidir.
Yayın tarihi: 27 Mayıs 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/27//haber,33691DC84058455D8D91D5F22F7D61B5.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.