Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu dün demokrasilerde "Uzlaşma kültürü"nün öneminden söz etti. Cumhurbaşkanı seçimindeki tartışmalarda da herkes "Uzlaşma" diye yatıp kalkıyor ama yine herkes uzlaşmanın kendi görüşleri çerçevesinde oluşmasını istiyor. Bunun en ibret verici örneğini, 367 tartışmasında görüyoruz.
Siyasilere lafımız yok. Çünkü "Siyasetin doğası" karşı tarafı pes ettirmeye dayanıyor.
Peki ya hukukçular?
Bu kadar açık ve somut Anayasa maddeleri nasıl bu kadar farklı, taban tabana ters yorumlanabilir? Bir an CHP'nin Meclis 367 üyeyle toplanmadığı için cumhurbaşkanı seçimine geçemeyeceği iddiasını Anayasa Mahkemesi'ne götürdüğünü varsayalım. Ve Anayasa Mahkemesi'nin şu üyelerden oluştuğunu farz edelim: Prof. Dr. Erdoğan Teziç, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Sabih Kanadoğlu, Prof. Dr. Fazıl Sağlam, Doç. Dr. Sami Selçuk, Prof. Dr. Zafer Üskül... Bakın başvurunun görüşülmesinde nasıl bir tablo ortaya çıkacak:
Teziç: Meclis'in üçte iki çoğunluk nisabı olmadan karara gitmesi mümkün değildir. Üçte ikinin altındaki sayıyla Meclis toplanıp oylama yaparsa bu, Anayasa'ya aykırı olur.
Kaboğlu: Üçte iki çoğunluk kaydı, yasama meclisi üyelerini cumhurbaşkanlığına üzerinde uzlaşma sağlanacak kişiyi seçilmeye zorlayan bir düzenlemedir. Bu nedenle, uzlaşma arayışı süreci gerçekleşmeden, doğrudan salt çoğunluğun yeterli görülmesi, ilk iki tur için aranan nitelikli çoğunluğun amacına aykırıdır.
Kanadoğlu: Cumhurbaşkanının seçileceği bir birleşimin en az 367 üyeyle toplanması gerekir. Bu sayıyla toplanmayan Meclis'in turlara geçmesi mümkün değildir.
Sağlam: Cumhurbaşkanının Meclis üye tam sayısının üçte iki çoğunluğuyla seçilmesini öngören kural bağlayıcıysa, o zaman ilk üç oylamaya 367 üyenin katılması gerekir. Aksi takdirde Anayasa'ya karşı hile yapılmış olur.
Adaya göre yorum olur mu? Üskül: Anayasa'nın 96'ıncı maddesine göre, "Anayasa'da başkaca bir hüküm yoksa, TBMM üye tam sayısının en az üçte biri ile toplanır". Anayasa'da TBMM'nin toplantı yeter sayısıyla ilgili başkaca bir hüküm yoktur. Cumhurbaşkanı seçiminin yapılabilmesi için
TBMM toplantı yeter sayısının, karar yeter sayısı olması, yani 367 üyenin katılımıyla toplanması gerektiği iddia ediliyor. Anayasa'da bu iddiayı destekleyen bir hüküm de yoktur. Toplantı yeter sayısı ve karar yeter sayısı farklı kavramlardır ve Anayasa bu iki kavramı, açık biçimde, ayrı ayrı düzenlemektedir.
Selçuk: Önemli bir nokta gözden kaçırılıyor.
1961 Anayasası, cumhurbaşkanı seçiminde "Mutlaka uzlaş" buyuruyordu. 1980'deki cumhurbaşkanı seçimi o nedenle tıkandı, krize dönüştü ve sonunda 12 Eylül'ü getirdi.
1982 Anayasası ise "Mutlaka seç" buyruğu veriyor. Bunun için müeyyide bile koyuyor: "Seçmezsen Meclis'i feshederim." Bu açıdan bakınca, Anayasa'nın krize, sonunda da Meclis'in feshine yol açacak kavram kargaşası getirmesi düşünülebilir mi?
Toplantı ve karar yeter sayılarını özdeşleştirmek kavramları sulandırmaktır. Sizce kim haklı? Karar verirken Atatürk'ün hukuk devrimlerinin esin kaynaklarından Alman hukuk filozofu Gustav Radbruch'un sözünü unutmayın:
"Yasa (metin), yasa koyucudan daha akıllıdır." Bizim görüşümüz mü? Meclis 184'le açılır ama seçimde 367 oy aranır. Gerisi "Hukuku zorlamak" olur.
Bir soru daha: AK Parti örneğin Tülay Tuğcu'yu, Erdoğan Teziç'i veya Hikmet Çetin'i aday gösterseydi, 367 tartışması çıkacak mıydı? Adaya göre yorum olur mu?
Türkiye'ye yapılacak en büyük kötülük hukuku militanlaştırmaktır.
Yayın tarihi: 26 Nisan 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/26//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.