İster siyasal ve ekonomik istikrar adına, ister parti içi dengeleri korumak kaygısıyla olsun, Başbakan Erdoğan'ın özverisine şaşırmadık. Çünkü onunla 6 hafta önce, 8 Mart gecesi Bakü yolunda bir grup meslekdaşımızla birlikte yaptığımız sohbette bunun belirtilerini görmüştük. "Sürpriz olabilir" demişti Erdoğan ve eklemişti: "Bizim hayatımız sürprizlerle doludur."
Piyasalar, iş çevreleri, ulusal ve uluslararası sermaye, başta AB olmak üzere Batı dünyası, hatta muhalefet bile tercihten memnun olduğuna göre, Erdoğan'ın güzel bir sürpriz yaptığını söyleyebiliriz.
Biliyoruz; Abdullah Gül'ün adaylığı için yığınla siyasal ve sosyolojik analiz yapılacak. Kimi Erdoğan'ın dün AK Parti Grubu'ndaki konuşmasında vurguladığı
"Milletimizi tüm değerleriyle bir bütün olarak kucaklayacak bir cumhurbaşkanı olacaktır" tanımından yola çıkarak bu adaylığı
"Çevrenin merkeze taşınması" veya
"Merkezin dönüştürülmesi" olarak görecek. Kimi işi
"Normalleştirme projesi", hatta
"Çarpık modernleşme sürecinin sonu" gibi yorumlara kadar götürecek.
Biz bunların hiç birine katılmayacağız. Gül'ün de kendinden önceki tüm cumhurbaşkanları gibi devletin dengelerini ve duyarlılıklarını koruyup kollayacağına, özellikle kendinden önceki üç cumhurbaşkanı gibi üç ana özgürlüğü öncelikler önceliği yapacağına inanacağız: Düşünce ve ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, teşebbüs özgürlüğü.
Elbette Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliği olan "Laiklik" ile "Din ve vicdan özgürlüğü"nden nasıl bir sentez ortaya koyacağı hayati bir önem taşıyacak. Gül'ün bu konuda geçirdiği çarpıcı evrimin güvence olabileceğini düşünüyoruz. 1997'de ABD gezisi sırasında Washington yönetimi yetkililerinin "Türkiye'de laikliğin devamı bizim için önemli" uyarısına "Amerikan tipi laiklik istiyoruz" cevabı veren Gül'den 2003'te Leyla Şahin'in türban davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne hükümet adına gönderdiği savunmada "Laiklik ilkesinden asla vazgeçilemez" diyen Gül'e geldik.
1998'de "Christian Science Monitor" gazetesine yaptığı açıklamada laikleri "Din karşıtı" diye niteleyen Gül'den geçen yıl Danıştay saldırısından sonra "Hepimizin görevi rejim ve laiklik düşmanlarını izole etmektir" diyen Gül'e geldik.
O makam güven abidesi Hepsi bir yana, Gül yine geçen yıl "Le Monde" gazetesinde imzasıyla yayınlanan yazısında, "Neden AB üyeliğinde bu kadar ısrarlısınız" sorusuna "Herşeyden önce seküler (laik) Avrupa ile bütünleşmek için" yanıtı vermedi mi?
Dün adaylığının açıklanmasından sonra ilk sözü "Cumhurbaşkanının cumhuriyetin temel ilkelerine, anayasamızda belirtildiği gibi demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine bağlı olması gerekir.
Anayasamızın bu ilkeleri ve emirleri çerçevesinde hareket edeceğimden kimsenin kuşkusu olmasın " demedi mi?
Biz onun Özal'ın 9 Kasım 1989'da cumhurbaşkanı yemini ettikten sonra Meclis'e teşekkür konuşmasında yaptığı sentezi benimseyeceğine inanıyoruz:
"Laikliğin temel bir gereği vardır: Din ve vicdan hürriyeti.
Din ve vicdan hürriyetinin de tek bir güvencesi vardır: Laiklik.
Bu iki temel kavram birbirlerinin varlık nedenidir. Ve her biri, diğerinin koruyucusudur."
Birkaç yurt dışı gezisine katılıp yakından tanıma fırsatı bulduğumuz Gül'e, seleflerinden Süleyman Demirel'in "Sevgi pınarı, muhabbet pınarı ve güven abidesi" diye tanımladığı cumhurbaşkanlığı görevinde içten başarı dileklerimizi iletiyoruz. Türk milleti adına. Türkiye'nin esenliği ve mutluluğu adına...
Yayın tarihi: 25 Nisan 2007, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/25//haber,7090697A5CB94902B99BDC7911D1D4EF.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.