Zerrin Özer'in bitmek bilmez öfkesi
Zerrin Özer'in kitabı sonunda çıktı. Almasanız da günlerdir gazetelerde yer alan alıntılara gözünüz ilişmiştir. Bir kitap dolusu nefret... Kitabın bir yerinde, zamanında Hıncal Uluç'la aralarında geçen bir tatsızlıktan dolayı ünlü gazeteciye sormuş "Siz beni niye sevmiyorsunuz?" Bunu sormasını gerektiren olay beni hiiiç ilgilendirmediği için tamamen dışında tutarak söylüyorum ki, aslında soruyu geniş bir kitleye sormalı Zerrin: "Sahi, sizler beni niye sevmiyorsunuz?" (Bunları yazıyorum diye bana da kızacak şimdi ama keşke şu yazdıklarımı öfkeden zıp zıp zıplamadan okuyabilse...)
*** Sesinin gücüne, işine verdiği öneme rağmen bu kadar antipatik olmasının nedeni, kafasının üzerinde sürekli negatif yüklü bulutlarla gezmesi olabilir mi acaba? Bence öyle... İçim sıkılıyor benim kendisini görünce; bir dram, gözyaşı, kasvet topağı... Çünkü Zerrin Özer deyince benim aklıma, hiç çıkarmadığı kara gözlükleri gibi dünyaya siyah bir perdenin arkasından, hırçın, öfke dolu, hoşgörüsüz, her an saldırmaya hazır bir tavırla, hiddetinden kızarmış gözlerle bakan kadın geliyor. Ne yalan söyleyeyim, korkuyorum ben ondan! Televizyonda görünce kanal değiştiresim geliyor. Artık albümlerini de almıyorum çünkü CD'yi müzik setine taktığımda, tam orta yerinde birden şarkıyı kesecek ve bana hitaben "Beni bu hale annem getirdi, ablam da yangınıma hep körükle gitti, bir de herifin biri üzerine tüy dikti. Sevdiklerim beni terk etti, hiç dostum yok, onlar bile bana ihanet etti. Sen orada oturmuş yaya yaya şarkı dinliyorsun, kalk ..tir git çabuk gözüm gör mesin" diye haşlayacakmış gibi geliyor.
*** Hayatını anlattığı kitabında da bu tavır var zaten; ceza almayacağını bilse, Sezen Aksu'yu kendi elleriyle öldürmek istiyormuş, Hıncal Uluç onu görünce 'tırıs tırıs' kaçıyormuş, annesi bebeklerini aldırtmış, hayatını çalmış vs... Yaşadığı koskocaman travmalar balonunu bir türlü patlatıp içindeki irini akıtamadığı için bu, yüzüne ve yaydığı auraya öyle bir yansıyor ki, insanın onu görünce, kendi deyimiyle 'tırıs tırıs' kaçası geliyor. Hatırlıyorum da bir zamanlar Reyhan Karaca'nın sesini eleştirdiğim ve elimin ayarını kaçırdığım bir yazıdan sonra Karaca arayıp, haklı sitemlerini bildirmişti. Ve bildirirken de arada şöyle bir cümle kurmuştu: "Herkes (kendi yakın çevresini kastediyor) 'İnşallah Zerrin bu yazıyı okumaz' diyor." Telefonu kapattıktan sonra, "Acaba ne demek istedi?" diye düşünmüştüm doğrusu... Çünkü o yazımın içinde Zerrin Özer'in 'Z'si geçmiyordu, kaldı ki kendisinin konuyla hiç alakası da yoktu. Fakat şimdi kitabı okuyunca iyice anlıyorum ki, sanırım o gün Reyhan Karaca o sözüyle, "Sen dua et de Zerrin bu yazıyı okumasın, yoksa benim canımı sıktığın için oraya gelip senin ağzını cart diye kulaklarınla buluşturuverir" gibi bir şey söylemek istemişti. Zerrin Özer öfke saçmak ve nefret kusmakta o kadar başarılı ki, demek arkadaş çevresi de kendisini bir nevi tetikçi gibi görebiliyor. Pek fena bir durum... Ben tüm samimiyetimle kendisine, o kara gözlükleri atıp, toz pembe gözlükler edinmesini öneriyorum. Yaşam herkese, hepimize bir takım kalleş oyunlar oynuyor. Ve o kalleşliklere verilecek en güzel yanıt da, 'onu' çok da ciddiye almamak oluyor. Dikiz aynasına baka baka yol almaya çalışmamak en doğrusu. Bir insana, öldürecek kadar nefret beslemektense, onu affedecek kadar önemsememek daha kolay. "İntikam Tanrı'nın işidir..." Biz bakalım kendi dalgamıza... Değil mi ama?
|