Yüzbaşı Şeref'in hikayesi
Kurşun kalemle sarı sayfalara yazılmış notu okurken inanılmaz duygulandım!.. "İngiliz hücumbotları Bandırma'yı batırmak için peşimizdeydi. Mustafa Kemal'in ilk emri 'Sahile yakın gidelim' oldu. Sonra bir gün bile kamaraya gitmeyip kaputuna sarıldı ve Samsun'a kadar güvertede uyudu." Yıllar sonra... Genç adam, askerligini muhafız alayında yaparkan Atatürk'e kendini tanıtır: "Bandırma vapurunun kaptanı Hacı Tevfik'in oğlu Nurettin Ulusu'yum..." Atatürk'ün emri ile bu genç adam Çankaya Kütüphanesi'nin müdürü olur. O adamın oğlu da eski Federasyon Başkanı Mustafa Kemal Ulusu'dur!.. Öğrendim ki: Sevgili Kemal kardeşim, "Atatürk ve dedim..." diye bu yaşanmış öyküleri kitap haline getiriyor. En güzel öyküyü genç bir kardeşim Göksel Duyum kaleme almış. Özetleyerek yayınlıyorum... "İstanbul kansız, savaşsız İngilizlere teslim edilmişti bir mayıs sabahı. Dolmabahçe önünde Yüzbaşı Şeref ve birliği tüfeklerini, tabancalarını hatta süngülerini İngiliz subaya teslim ediyordu. İngiliz çavuş Şeref Yüzbaşıya bağırdı "Sir, tabancanız!" Şeref elinin tersiyle çavuşa vuracak oldu. İngiliz Binbaşı girdi araya ve "Tabancanız kalabilir ama mermileri boşaltınız yüzbaşı" dedi. Şeref altı patlarını gökyüzüne çevirdi, tambur pimini çekti, pirinç kovanlı ve uçları çentikli altı mermi iki metre yükseklikten yere boşaldı. Baba yadigarı tabancasını kılıfına soktu, birliğinin karşısına geçti.
***
Şeref Bey sabahın yağmurlu hüznünde Beşiktaş'a vardı. Sırtına dokunan elle irkildi. Biraz önce teknesini onarırken seyrettiği denizci bir şeyler söylüyordu. "Asker ağa, asker ağa. Teknenin adını yazsan olur mu?" "Tamam, nedir teknenin adı?" "Kardelen." "Sevgilinin adı mı?" "Hee, nerden bildin?" Osmanlıca bir kardelen şekline benzer, resmi andıran figürle yazdı Şeref. "Ya çok güzel oldu, sana borçlandım be ağa." "Bir gün ödersin, nerelisin sen?" "İneboluluyum. Rum meyhanelerine tuza basılmış torik getiririz. Teknenin altını vurdum feneri dönerken, onarıyorum. Kısmetse öğlen namazı yelken basacağım."
***
Yüzbaşı Şeref, Akaretler yokuşundan Osmanoğlu Konağı'na doğru yürüdü. Konağın kapısını müstahdem açtı. "Şeref beyim, hoşgelmişsin." BJK Divan Kurulu üyesiydi. Eskrim takımında kılıç hocasıydı ve futbol takımında kalecilik yapıyordu Şeref. Konağın ahşap merdivenlerini hışımla çıkıp çatıdaki malzeme deposuna girdi. Tabancasını çıkardı. Cepkenindeki enfiye kutusunu aldı eline. Kutuyu açtı, pamuğa sarılmış gümüş bir kurşun çıktı. Kurşunu tabancanın tamburuna sürdü, tamburu hızla çevirip kapattı. Kırlaşmış şakaklarına götürdü. "Affet" dedi. Tık... Boş. Tık... Boş. Tık, tık, tık... Boş.
***
Kapı hiddetle açıldı. Ahmet Fetgeri içeri girip tetiğe basmakta olan Şeref'in elindeki silahı kaptı. Şeref ağlamaya başladı. "Ne yapıyorsun sen, delirdin mi Şeref?" "....." "Her şey bitti" dedi Şeref. "Daha değil" dedi Fergeri. "Dün akşam Mustafa Kemal ve arkadaşları İstanbul'u terk edip Anadolu'da mücadeleyi başlatmak için gemiyle Samsun'a doğru yola çıktı." "Nasıl giderim ben de" dedi. Birden Kardelen geldi aklına. Kardelen vardı ya İnebolu'ya giden. Ayağa kalktı, sırtındaki battaniyeyi attı bir kenara. "Gidiyorum" dedi. Kapıdan çıkarken Fetgeri yetişti. "Dur be adam, bir helalleşelim." İki dost sarıldı. "Ha, unutmadan bu torbayı da al. Lazım olur" dedi Fetgeri.
***
Kardelen yelken açmaya hazırlanırken bir sesle irkildi genç denizci. "Tayfa lazım mı?" Gözleri ışıldadı gencin. Yüzbaşı, Fetgeri'nin verdiği çantanın düğümünü açtı. İçinde beyaz bir beze sarılı yuvarlak bir şey vardı. Gözlerine inanamadı. Bu top mahalli ligde gol yemeden şampiyon oldukları ve 'hatıra'dır diyerek sakladıkları Ertolhd marka, içten lastikli, pahalı futbol topuydu. Bir büyük dalga geçti üzerlerinden. Sonra bir daha, bir daha. Tekne, denizin altında kaldı. Şeref, asker üniformasının ağırlığı ve çizmesine dolanan yelken ipiyle tekneye bağlı karanlık dibe doğru hızla batıyordu. Yarım dakika dibe hızlı gidiş, ayağından çözülen iple durdu. Bulanık denizde gözleri açık çırpınırken, yanından geçen beyaz bir şey gördü. BJK'nın gol yemez kalecisi Panter Şeref topa doğru uzandı, uzandı. Kerempe Burnu'nda baygın yatan genç denizci ve yanında Ertolhd marka futbol topu dalgalarla birlikte salınıyordu. Yüzbaşı Şeref hayatının golünü Karadeniz'in soğuk sularında yemişti. Topa yetişememiş ve karanlık sular onu dibe doğru sürüklemişti. 17 yıl sonra, 19 Mayıs 1936'da Şeref'in takımı Beşiktaş Jimnastik Kulübü, 19 Mayıs'ın Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanması önerisini Atatürk'e sundu ve kabul edildi. Öneriyi veren Ahmet Fetgeri Bey'dir. Ahmet Fetgeri'ye 1924 yılında bir hanım gelir ve torba bırakır. Ahmet Bey torbadan çıkan topa bakar ve sorar. "Nedir bu bacım?" Kadın: "İstiklal Savaşı'nda şehit düşen kocamın vasiyetiydi. Size vermemi istedi." Ahmet Bey sorar: "Adın ne bacım?" Kadın yanıt verir: "Kardelen."
|