Çayeli'nden öteye!
Şu 'çay' var ya... Hani Rize'nin sembolü olan çay... İşte o 'çay'ı bir Rizeli'nin değil, Muğlalı'nın bulduğunu biliyor muydunuz? Peki fındığı kim buldu? Ordulular mı yoksa...? Bilenlerden acil cevap beklerim efendim. Hani diyorum, şu fındığı bir Kahramanmaraşlı bulmuş olmasın sakın... Çünkü çocukluğumda bizim bahçede her ağaç vardı. Büyükdedem Abdullah Efendi'- nin ömrünün yarısı Arabistan çöllerinde, yarısı da esir kamplarında geçmişti. Dönüşte bahçeye her ülkenin meyve ağacını dikmişti. Üzerine titrediği ağaç ise fındıktı... Dedemin üç eşi, doğal olarak da benim üç tane babaannem vardı. (Öz babaannem Emiş Anam kadro dışı kalınca ölene kadar hiç kimseyle konuşmamıştı. Kumalığı içine sindirememiş susma hakkını kullanmıştı...) Hani diyorum şu dedemin fındık işi aganigi için olmasın sakın! Bu satırları Rize'den yazıyorum... Trabzon'a indik, Rize yoluna saptık ya... Yanımda İlyas Namoğlu (Hürriyet'in 40 yıllık gazetecisi) 'Çayeli'nden Öteye' şarkısını söylemeye başladı. (Kendisi bizzat Çayeli eşrafındandır...) Soruyorum, "Burası neresi?" İlyas Ağabey hiç sıkılmadan cevap veriyor: "Sürmene, Trabzon'a bağlı." "Burası neresi?" Gülümseyerek cevaplıyor; "Burası Of... Allah'a bağlı!" 'Of' konusunu açacak oldum, eliyle dudaklarını işaret etti, "Sus" dedi, "Burada adamın eline bir vesikalık fotoğraf, bir de adres verdiler mi gidersin." Ben "Nereye gidecek mişim?" diyorum ve İkizdere sapağını geçerken susmuyorum, yüksek sesle anlatmaya başlıyorum; "Geçen yıl bizim Yemen Ekşioğlu'nun (Aslında o Biberoğlu ailesinden ya...) köyüne gittim. İkizdere'- nin ana caddesi var, araba geçmez. Büyük cadde üzerinde trafik lambası vardı. Belediye Başkanı'- na sordum. "Arabalar yok, trafik lambası ne işe yarar?" Başkan bana dedi ki, 'Çocuklarımız için yaptım. Yarın İstanbul'a okumak için gidecekler, karşıdan karşıya geçmeyi burada öğrensinler." Sevgili İlyas Namoğlu benim bu sözlerime tepki göstermedi. "Ben de Kayseri gibi Rizeliler de akıllı çocukları okutmaz, ticaret, siyaset öğretirlermiş" dedim, yine tepki yok. Benim güzel İlyas ağabeyim akşam kendi attığı kağıda kendisi pişti yapmaz mı!... Rize'ye yaklaşırken hüzünlendim, benim canım kardeşim Yusuf Tunaoğlu aklıma geldi... Türk futbolunun unutulmaz starı (Ah, ah!...O Maradona'dan bile büyük top ustasıydı.) Beşiktaşlı Yusuf Tunaoğlu Rize'nin Tuna köyünden bir gemicinin oğludur. Türkiye'nin en yetenekli çocukları da bu bölgeden çıkar çünkü daracık sokak aralarında başlarlar futbola... Hani UEFA'- nın şimdi bir planlaması var; sokak futbolcusu projesi. İşte bu proje bugün, Karadeniz'de yaşanıyor. O sokaklarda üstelik yokuş yukarı, topu kaçırmadan topla oynamayı öğreniyor çocuklar... Rize'ye geldik ya... Kuru fasulye ile balık yeme konusunda sorun yaşadık. Kafile başkanımız Sevgili Atilla Gökçe her zamanki klasik metodunu kullandı. 'Başkanlar her zaman haklı' maddesini işleme koydu. Öğlen fasulye, akşam ise balık yenecekti. Fasulyeyi Lale'de yedik, harikaydı ama sütlaç inanılmaz lezzetliydi. Bu kadar çok yiyince elbette sıkı bir öğlen uykusuna yattım ve yediğim iki kap fasulye etkisini gösterdi. Öyle bir gaz çıkardım ki sesten kendim korkup uyandım. (Pardon. Kurunun bu top sesleri...) Otelimizin dış cephesi İsviçre ya da Avusturya dağlarındaki (Grand Çavuşoğlu) otellerin bir benzeri. Sahibi Brezilya'ya sefer yapan geminin kaptanı. Hayatında Avrupa'ya gitmemiş. Herhalde resimlerden seçmiş. Gecenin konusu da siyasetti. Rize'den iki başbakan çıktı ya (Mesut Yılmaz ve R. Tayyip Erdoğan), "Cumhurbaşkanı ne zaman çıkar?" diye soruyorum. Her masadan aynı ses yükseliyor, "Yakında!..." "Peki kim?" diyorum, "Mesut Yılmaz" diyorlar.
|