Bütün düşeşlerin gücü adına!
Efendim başımı alıp 3 günlüğüne Bodrum'a gitmedim, kaçtım. Hani yazıp duruyorum ya. Yaşanan hayat. Hayaller değil diye!. Bu gidişimde doktorum, arkadaşım "Seni tavla ligine aldırdım" dedi. Ben de "Eh yani" diye kafa bulup takılmaya başladım; "Bilirsin bendenizin tavlacılar arasında ki ismi 'Dahi çocuk Beethoven'dir" dedim. Bu yüksek karizmama rağmen ikinci lige alındım. (Tek tesellim benimle birlikte üstat karikatürist sevgili Bedri Koraman'ın aynı lig de olması.) Böylesine kariyeri olan ben, seçkin dostum Çöpçü Kaptan Sulhi ve Dr. Adil'in refakatinde lig maçı için sahaya çıktım. İlk maçımda bir babaanne karşısında rezil oldum. İkinci maçımda ise isimsiz birine video çekme stratejisinde hata yapınca son anda teslim oldum. Yani sonuç aynen Fenerbahçe'nin Galatasaray karşısında yaşadığı durum... Bir hapis kralı olarak Bodrum Denizciler Kahvesi'nde büyük bir şöhretim var. Belçika şampiyonunu yenen turizmden emekli Salih'i, Adalı Erol ve Erkan kaptanları, manifaturacı Adil efendiyi ve Asım Kaptan'ı, Begonvil'in küpeştesinde ruhsal bunalıma sokan da bendim. (İstanbul'daki ezeli rakiplerim Esat İnanç ve Ahmet Kalkavan konusunda ise şimdilik yorum yok...) Bu iki utanç dolu yenilgi sonrasında Doktor Adil ve Çöpçü Kaptan Sulhi'ye özel demeç verdim; "Bu yenilgi için taraftarlarımdan özür diliyorum. Şimdi önümüzdeki maça bakıyorum." Baktım ciddiye alınmıyorum, bu kez akademik yorum yapıyorum; "Tavlanın yüzde 10'u tecrübe, yüzde 30'u oyun bilgisi, yüzde 30'u zar faktörü, yüzde 30'u oyun sırasındaki faktörlerdir." Tavla konusunda bir yerlerden okuduğum bilgiyi, kendim yaratmış gibi bir havada konferans veriyorum: "İyi oyuncu rakibine hangi teknikte oynadığını göstermez. Konuşmak, gülmek taktiktir. Ne kadar çok konuşursan rakibini o kadar yorarsın. En hızlı yoldan 7 ve 5 kapısını al; 3-1 ve 6-1 kapılarını. Sonraki hamleyi düşünerek oyna." Telefonla arayan doktorum Şenol Carıllı, sağlık sorunum için (Yeni bir operasyonla kansere son darbeyi vurma hazırlığı yapıyorum...) bilgi verdikten sonra "Rakıyı bıraktın mı?" dedi. Ben de "Elbette bıraktım, içmiyorum" dedim. Doktorum ne içtiğimi sordu. Ben de gayet sakinim: "Rakı yok ama şarap içmek sağlığa faydalıymış. Bu konu üzerinde çalışıyorum..." Doktorumun söylediklerini duymadım. Çünkü tavla konusunda yine bir konferans veriyordum. Bakın siz de dinleyin: "Eski zamanlarda Hint İmparatoru, satranç oyununu bir mektupla birlikte Pers İmparatoru'na hediye olarak göndermiş. Mesaj şu; kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyor ise o kazanır. Pers İmparatoru alim veziri Büzür Merih'e talimat vermiş. 'Bana bir oyun icat et.' Vezir tavla oyununu icat eder. İmparator tavlayla birlikte Pers İmparatoru'na şu mesajı sunar: Evet, kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyor ise o kazanır. Ama biraz da şanstır. İşte hayat budur!" Ben de lafımı bağladım; "Tavla sadece şans değil aynı zaman da zeka ve strateji oyunudur." Herkesten içten bir kahkaha!...
|