Bir komünistten itiraflar!
Hadi bilmeyenlere söyleyeyim. Ben 68 gençliğinin sıkı bir üyesiyim. Hadi size bir itiraf daha... Ben bir komünistim!.. İşte o duygular içinde ilk şoku Rusya'da yaşamış ve hayal kırıklığına uğramıştım. Doğu Almanya'ya gittiğim zaman ise tam dağıldım. Ama ne dağılma! Kaldığım Forum Oteli'nin en yüksek yaşam standardının keyfini çıkarıyordum. Otelin içindeki 14 değişik lokantada yemek yiyor, fitness kulüpte lüks hayat yaşıyordum. Otelden burnumu bile çıkarmadan Almanya ve komünizm hakkında yorum yaparken yanımdaki vatandaş votka kadehini sert biçimde masaya vurdu, "Hey yabancı. Almanya demek, Forum Oteli demek değil..."
ARKA SOKAKLARA BAK Benim şaşkın bakışlarıma aldırmadan dışarıyı gösterdi; "Çık dışarı. Şu caddeyi geç ve arka sokaklarda yürü. İşte orası komünizmle yönetilen Almanya!..." Sonra da biraz da kıskançlıkla içtiğim viskiyi gösterip "Burada kapitalizmin nimetlerinden yararlanıyorsun" dedi. Barı terk ettim, caddeye çıktım... Arka sokaklar ve sonra varoşlar. Otobüs kuyruğundaki mutsuz insanlar. O an anladım ki kaldığım otel Almanya değil. Almanya bu sokaklarda. Komünizm bu sokaklarda.. Yağmura aldırmadan yürüdüm. Karşıma çıkan ilk komünist Alman polisi sertçe uyardı: "Şu an suç işledin. Buradan geçmek yasak. 100 mark ceza!" İtiraz etmeden cezayı ödedim... Otele dönerken gördüğüm tek şey beni mutlu etti. O da köşe başlarında çiçek satan yaşlı kadınların gülümseyen yüzleri. Hepsi bu. Otele döndüm. Ne içimden o lüks otellere gidip yemek yemek geldi ne de fitness kulüpte hayatın tadını çıkarmak... Daha kötüsünü Almanya'dan çıkışta yaşadım. Oysa bu şoku Moskova'ya ilk gittiğimde de yaşamıştım. Sanıyordum ki herkes eşit. Herkes Nazım'ın dediği gibi bir orman gibi gür ve insanca hür yaşıyor. Hepsi palavra. Doğu Almanya'dan çıkışta ise tüm inancımı yitirdim. O insanlık utancına Berlin duvarına doğru yaklaşıyoruz. Durdurulduk. Alman polisi ile kafa bulmak istedim. Cevabı biraz komik oldu, "Buradan kaçmak için kuş olmak gerekir. Ama yüksekten uçan bir kuş" Doğudan batıya geçtiğim an. Yani Berlin'e ilk ayak bastığım an rahat nefes aldım. Göğsümü içime çektim ve sonra da "Özgürlük dedikleri bu" dedim. Komünizme bastım küfürü ve "En büyük kapitalist Rusya" diye söylendim. Çok değil birkaç yıl sonrasında. Bükreş'te. Yani Çavuşesku'nun son günlerinde. Doğu Alman sınırları parçalanmış. Çekler de öyle. Özgürlüklerini daha önce zorla ilan etmiş Macarlar. Duvarları aşıp batıya geçerken Romanya'da kimsenin haberi bile yoktu. Masamdaki bir makine mühendisine bunu anlatınca adamın bir ara delirdiğini sandım. Özgürlük. Hani şunu demek istiyorum!.. Kendilerini gazete odalarına mahkum eden yazar-çizer takımı.
AKMERKEZ YAZARLARI Hani yaşamlarını Akmerkez'de sürdüren yazar-çizer takımı... Benim Leipzig'de yaptığımı yapıp gerçek İstanbul'u görmek için arka sokaklarda yürüseler... Bir kahvehanede. Bir meyhanede... Sokak satıcıları ile konuşsalar... Düşünceleri ve yazıları değişir mi? Elbette canım, rafları kitap dolu kütüphane görünümlü odalarında yaşamanın da bir güzelliği vardır. "Yazar takımının halkın içinde ne işi var? Yazar akıl ve fikir satıyor" diyenler de olabilir. Genel Yayın Müdürü Ergun Babahan'ın yerinde olsam günde üç saat yazar odalarını kapatırım ve onları halkın içine yollarım!.. Meyhaneye... Kahvehaneye! Çünkü orası gerçek Türkiye!
|