Uygar adamın konsolosluğu
Uyum yasaları, mevzuatı uyarlama çabaları, uygulamada iyileştirme gayretleri ile Avrupa'nın uygarlık düzeyine ulaşma yolunda epey uzun bir mesafe aldık. Amma da (u) bolluğu var! Uyum, uyarlama, uygulama, uygarlık.. Eh, böyle ulu bir dava için bu kadar (u) olacak tabii.
*** Kuzey Batı yönünde kollarımızı hilal gibi açarak Avrupa'ya doğru koşumuza Brüksel'den yükselen alkışlar ve gönderilen sanal öpücükler göğsümüzü kabartıyor.. O diyarlardaki Türklerin hatırı sayılır oyları yüzü suyu hürmetine ayrıca fazladan iltifat da alıyoruz. Öyle görünüyor ki Avrupa bize sene sonunda 'Gelin şu sizin üyelik işini halletmek üzere ipe un serelim' diyecek.. Biz de bu 'ipe un serme' sürecini coşkuyla karşılayıp Bayram edeceğiz: -Yaşasın müzakerelere başlıyoruz! Ondan sonra da yeni ve hakikatin ileri bazı düzenlemeler yapmayı sürdüreceğiz; kendimizi ve halkımızı bunlara pek layık gördüğümüz için değil, daha çok tam üyelik payesini alabilme aşkına!. Oysa AB'nin bugün Türkiye gibi dev bir ortağı hazmedebilecek gücü olmadığını açık açık ilan ediyor ve tam üyelik en iyimser hesapla 'on yıl sonra' diyor. Bu yarı resmi cevabın karnında kapkaranlık bir nokta var: -Şimdi Türkiye'yi hazmedecek güçte olmayan AB on yıl sonra bu çapa nasıl ulaşacak? Birliğin gelişmesi ve Türkiye'nin yerinde sayması ile mi bu hazım gerçekleşecek? Ya Türkiye AB'den daha yüksek bir kalkınma ortalaması ile on yılı doldurursa o zaman birliğin 'Kusura bakmayın şimdi büsbütün hazmedilemez oldunuz' deme ihtimali ne kadardır? Kendini, 'öteki' ile girdiği taahhüde bağlık kalmak zorunda hissetmeyenlerin diyarından söz ettiğimize göre aslında henüz hiçbir şey belli değil demektir. Lakin onlar en çok neleri verebileceklerini şimdiden biliyorlar. Biz ise ne alabileceğimizi bilmediğimiz gibi, neleri verip veremeyeceğimiz konusunda da henüz bir fikre varabilmiş değiliz. Onun için bu ilişki adil ve ahlaklı değil. Sömürü kültürünü aşamadığı için tükenmeye mahkum bir uygarlığın peşinden koşuyoruz. Bu mahkumiyetin belgesi; resmi Batı'nın 'öteki' için hala anlamlı derecede dürüst, hatta iyi niyetli bile olmayışıdır. Şüphesiz ki oralarda milyonlarca insanoğlu insan var.. Ama bizi ve dünyamızı şekillendiren onlar değil, resmi Batı.. Bir yanıyla -belki de en etkin yanıyla koca koca kıtaları soymuş vahşi bir korsanlık mekanizması.. Soymuş da doymuş mu? Kapitalist sistem teorik olarak sömürüye ve soymaya doyabilemez.. Bizim de resmi yönelimimiz bu Batı için.. Yoksa oradaki halis evrensel değerler için yırtınan yok! Bütün heves, denkliği olan bir ortak sıfatıyla sömürücüler masasına oturabilmekten ibaret! Bunun kanıtı, Batı'nın 'öteki' ile ilgili tutumundan rahatsızlık duymayışımız.. Bütün etkili ve yetkili zevatımızın Batı tarafından 'ikincil varlık' olarak görülmeyi hazmetmişliği haysiyet paralayıcı bir gerçekliktir. Nitekim Batı'nın 'öteki' ile ilgili korkunç ve kökleşmiş aşağılayıcı tavrına karşı resmi bir bağışıklık geliştirdiğimizi haftanın her beş günü bir sirk somutluğunda izliyor, yaşıyor ve sergiliyoruz. Mesela Alman Konsolosluğu'ndaki vize kuyrukları asla 'resmi' bir sorun olmaz. Buralarda Türk insanına uygulanan 'aşağılık öteki' muamelesi zerre kadar şüpheye imkan bırakmayacak şekilde resmi Almanya'yı mutlu ediyor! Denebilir ki: -Onları bırak, kendine bak.. Resmi Türkiye bu tablodan mutsuz olabilecek kadar haysiyet sergileyebiliyor mu? Ne acı ki hayır ama kimsenin bu Türkiye'yi kutsadığı yok. Kutsanan ve hedeflenen resmi Batı bu.. 'Öteki' hakkında daima aşağılayıcı tavır içinde olan bir kültürün içinde kaybolmak üzere göbek çatlatıyoruz. Gizli gizli değil alenen, Batı kadar ve Batı gibi sömürücü ve zalim olmak istiyoruz. Bu hedefi milletimizin kaydedeceği en ileri aşama sayabilecek kadar dün düşmanı ve onur yoksulu siyasi-kültürel öncülerin güdümündeyiz. Konsolosluklarında bugün insanımıza hayvan muamelesi yapanlar gibi olmak, başka halkları aşağılayabilmek için 'dönüşüm' geçirmeye çalışıyoruz. Bu uygarlığın üstü veya ötesi hedef olmadıkça, gelişme ve ilerleme ülküsünün bir tek anlamı var: Başka toplumlara ait yer altı varlıklarını gasp edenlerin safına girmek! 'Uygar Adam'ın Türkiye'deki konsoloslukları insanlığın bugün hangi 'aşama'da bulunduğunu gözlemek ve ölçmek isteyenler için garantili bir laboratuardır..
|