Çürümüşlüğün AK'tarılması
Türkiye'de değişen iktidarların farklı yönleri değil de benzerlikleri daha çok göze batıyor.. Bu da, özellikle partizanlık ve akçeli işlerdeki kirlilik açısından gelen ile gideni fena halde 'hem cins' göstermeye yetiyor. Acaba neden böyle? Gözlemlerime göre, Türkiye'nin ilkel demokrasi teknesinde iktidar hamurunu yoğuran kalfalar takımı pek değişmiyor da ondan.. Bu takım, genellikle orta sağın orta çapta yetenekli girişimcilerinden oluşur.. En önemli özellikleri; gelmekte olan baharda ikbal çiçeklerinin hangi bağda açacağını erken koklayabilmekten ibaret yaklaşık 50 bin erkek ve bin kadar kadın..
12 Eylül sayesinde, ANAP hiç umulmadık kişileri adeta şapkadan tavşan çıkarır gibi 'imkansız kolaylık' (=sehl-i mümteni) görüntüsü altında siyaset yıldızı yapınca, yaşı tutan herkesin hırs merkebi şaha kalkmaya yeltendi: -O milletvekili oldu, ben niye olmayayım.. Merkebin şahlanma deneyi bir tuhaf oluyor tabii. Böylece orta çaplı insanların altın çağı başladı.. Kirli teknelerde hamur yoğurma işini bilen, iş bitiren, küçük şark kurnazlarına gün doğmuştu. Becerilerinin temeli, neredeyse 'liberal deha' gibi görülen ve gösterilen 'ölçü tanımama yüzsüzlüğü'nden ibaretti. Kendini 'dört eğilimin harmanı' olarak tanıtan ANAP'ın geliştirdiği yeni siyaset ikliminde demokrasi teknemizin adeta 'kadrolu' diyebileceğimiz kalfaları genellikle İslamcı, ülkücü ve solcu geçmişe sahip kişilerdi. Dünkü ideolojilerine inançları kaybolmuş veya en azından zayıflamış bulunan bu elli binlik siyaset kalfaları takımı için yeni teknede herhangi bir ilkenin veya programın pek önemi yoktu. Tek ilke iktidardı ve onun uğruna her bir şeyden vazgeçilebilirdi. Tekne biraz çalkantı yaşamaya başladığında veya içeride kümeleşmeler belirdiğinde, saf tutmayı İslamcılığın, ülkücülüğün veya solculuğun belirlemediğini görüyorduk. Mesela Mesut Yılmaz uğruna her eğilimden 'kafa dengi' adamlar bir araya gelebiliyor, sözgelimi vaktiyle aynı silahlı çatışmanın karşıt taraflarını oluşturmuş Cavit Kavak ile Güneş Taner, Özal sonrası için aynı genel başkan adayı etrafında kenetlenebiliyordu.. İkbal rüzgarları teknenin uzağında esmeye başladığı zaman da bu göçer siyaset kalfaları hemen yeni oluşumlara kapağı atabiliyorlardı. ANAP'ta akıntıya kürek çeken bir kısım 12 Eylül ürünü cevherlerin, yeniden küllerinden doğar gibi olan Demirel'in yanına göçtükleri gibi.. Ne var ki, DYP de bu takımı büyük ağırlığı ile kendine çekecek bir cazibe merkezi olamayacaktı. 1999 gelirken, bölücü şiddetin ve 28 Şubat'ın oluşturduğu şartların da etkisiyle aynı siyaset kalfalarının önemli bir kesimi MHP'ye yöneldiler.. Lakin hala bu dinamik unsurların çoğunluğunu cezbedecek bir merkez yoktu. Erdoğan hareketi, adeta önceki bütün sağımsı-solumsu deneylerin iflası üzerine zuhur eylediği için cüceler diyarında 'devlerin yürüyüşü' gibi göründü ve cazibe merkezi oluverdi. Böylece, DYP'nin ve MHP'nin tamamını çekmeyi başaramadığı '12 Eylül ürünü siyaset cevherleri' Erdoğan mıknatısı ile aynı tekneye üşüştü.. Hikayenin böyle geliştiğini, önceki ve şimdiki iktidarın mutfağını değilse bile 'siyaset kileri'ni yakından izleyip gözleyen biri olarak biliyorum. Sözünü ettiğim müşterek 'siyaset kileri'ni tanıdığım için önceki hükümetin ilk aylarından itibaren MHP'ye yakın bir yayın organında, nice zaman sonra iktidar gören 'milliyetçi kadrolar'ın nasıl yozlaşacağına ilişkin uyarıcı tahminler yazmıştım.. Bunlarda gayem karalamak olmadığı için isim belirtmeden olayları örnekliyor, MHP tavanının ve tabanının dikkatini çekmeye çalışıyordum. Ne zaman herhangi bir somut rezaleti isim vermeden yazsam Anadolu'nun çeşitli yerlerinden ilginç bir tepki alıyordum: -Teessüf ederim, Antalya'ya kadar geldin, Kayseri'ye kadar geldin de bizim haberim olmadı.. Bunlar şaka değil samimi sitemlerdi. Demek ki benim 'yozlaşma' örneği olarak yazdığım somut olayın çok benzerleri sözgelimi Antalya'da, Kayseri'de veya bir başka ilde de yaşanmıştı. Böylece yozlaşmanın tahmin ettiğimden hızlı ve yaygın olduğunu fark ettim, daha genişçe araştırmaya çalıştım.. Tablo kesindi; ANAPDYP türü çürümüşlük neredeyse ayniyle MHP'ye intikal etmişti. Şimdi de binbir hikaye ile görüyor ve biliyorum ki aynı çürümüşlüğü Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 12 Eylül ürünü siyaset cevherlerinden oluşan kadroları devralmış bulunmaktadır. Erdoğan için asıl handikap Sezer ve zihniyeti değil, kurduğu siyasi yapının asla tasfiye edici olmadığı çürümüşlüktür..
|